1 Eylül 2007

Dinamo Wenger ve Alisher Usmanov

Roman Abramovich, Boris Berezovksy, Kia Joorabchian. Bunlar Chelsea-CSKA Moskova-Corinthians üçgeninde karşımıza çıkan isimlerdi. Roman'ı anlatmaya gerek yok, Boris, oligarkların büyük ağabeyi, Londra'da yaşıyor ve Putin'in gazabından uzak duruyor. Kia ise ayakçıları, Carlos Tevez ve Mascherano transferlerindeki kilit isim. Benim hikayesini anlatmak istediğim ise futbol dünyasına yeni ayak basan bir başka oligark Alisher Usmanov. Özbek asıllı Usmanov, Rusya’nın en zenginleri listesinde 18. sırada. Roman’ın yanında biraz mütevazi kalıyor yani. Forbes’a göre ise dünyanın en zengin 278. adamı. 53 yaşında. Mettalloinvest’in sahibi. Yatırımları metal sanayi ve petrol ürünleri üzerine. Onu Roman A ve Boris B’den ayıran özellikse Rusya Devlet Başkanı Putin ile arasının iyi olması. Bir parantez açayım, Boris B Londra’da adını değiştirdi, yeni adı Platon Elenin ve Moskova’ya giremiyor. Roman A’nın ise son dönemde devamlı “tatilde” olması ve yatında (Le Grand Bleu) yaşaması ilginç tabii. Ortak özellikleriyse Putin döneminde her oligarkın yaptığı gibi Kommersant gazetesini satın alma girişimi ve ardından İngiliz kulüplerinin hisselerini ele geçirme operasyonu. Arsenal’de David Dein’in %15 hissesini satın alan Usmanov, Emirates Stadı’nda elbette ki bir loca sahibi. Rusya’nın MTV’si olarak bilinen Muz TV’ye 300 milyon $ ödeyen Usmanov, 7TV(spor kanalı) de satın aldı. Boris B. gibi o da Kommersant gazetesini aldığını yalanlıyor. Peki İngiliz futboluna aşık(!) olan bu oligarkların neyin peşinde? Öncelikle 2004’de Rusya’nın en zengin adamı olan ve şimdi Sibirya’da sürgünde olan Mikhail Khodorkovsky ile aynı kaderi paylaşmak istemiyorlar. En önemlisi ise 2008 Mart’ında Putin’in görev süresinin dolması. Rusya’da başa kim gelecek ve nasıl pozisyon alacaklar, bunun hesabını yapıyorlar. Chelsea için Chelski ismi yakışmıştı. %15 hissenin bir oligarka satışı Arsenal’e yeni bir isim gerektirir mi peki?: Dinamo Wenger ya da CSKA Arsenal gibi...

Oligark İdmanyurdu

Ruslar oldum olası sıcak denizlere inmek isterler öyle değil mi? Antalya'nın 5 yıldızlı tatil köylerinde ben bu satırları yazarken de biranın, votkanın gözüne veriyorlar herşey dahil 20-30 euro odalarda. Hepsi bu kadar ucuzcu değil elbette, Fettah Tamince'nin Rixos Premium'u var mesela, oligarkların 3 göbekten akrabalarını ağırlayan. Bir de Antalya'da inşası devam eden bir otel: İstanbul&İstanbul. Antalya'ya gidip geldiğimde bu oteli herkes ballandıra ballandıra anlatıyordu, bilmemkaç metre havuzu üzerinde Boğaz Köprüsü'nün ufak bir kopyası vs; açıldığında okuyacağız haberlerini. Otelin sahibi Azeri asıllı Rus işadamı Sarkhan İsmailov(babası Thelman Ismailov). Ben Roman Abramovich'in sermayesi var diye duyum almıştım. İşte burada futbola zıplayalım. İsmailov, Antalyaspor yönetim kuruluna girmiş ve kulübe 2 milyon dolara yakın para vermiş. Oligarkların, Premier Lig'e akıttıkları paranın yanında devede kulak kalıyor ama bu da bir başlangıç. Sermayelerini taşıdıkları her ülkede illa ki futbola para akıtıp o coğrafyada sempati topluyor Ruslar. Bir zamanlar İstanbulspor'u Abramovich satın aldı geyikleri dolaylı yoldan gerçek oluyor işte. Antalyaspor bir AŞ şirket ve bunun devamı illa ki gelecek. Türkiye'de adının sonunda AŞ olan kulüpler ayağını denk alsın: Ruslar geliyor. Ben bir sonraki postta bir başka oligark Alisher Usmanov 'un hikayesini yazayım.

Pania Rose


31 Ağustos 2007

Milan:3 Sevilla:1

Snob finaldir bu Süper Kupa. Finale gelen taraftar bile farklıdır. Maçtan önce en anlamlı lafı Sevilla başkanı söylemişti: "Biz artık maçlarımızı 12 kişi oynayacağız". Milan'lı olan dışında dünyada bu kupayı Sevilla kazanmasın diyen var mıdır acaba Puerta'nın ardından? Platini istese ertelerdi bu maçı da; işte herşey endüstriyel, herşey yalan artık. İyi maç oldu, matem havasında, nezaketen birbirlerini sıkmazlar diye düşünüyordum ama adam gibi top oynadı 2 takım da. Sevilla'nın gol dışında kaçırdıklarında kısmeti yoktu. Alves gidemedi diye şişmiş. Kadro istikrarı da bir yere kadar, Milan'ı ezberledik artık. Hiçbir teknik adam "Ancelotti böyle oynatıyor ben de deneyeyim" diyemez Milan'ın kurgusuna bakıp. Her mevkinin kalıbı alınmış ona göre futbolcu dikmişler. Klasik bir kanat oyuncusu kaç sezondur yok mesela Milan'da. 4-3-2-1'de Oddo ve Marek deli gibi gidip geliyorlar. Bizim buralarda, tekniği yok denilen Gattuso'nun ilk golde kestiği ortayı 3 büyüklerde kesen yok. Yine de herşey vites kolu Kaka'da, onu durdurursun Milan'ı durdurursun da kimse durduramıyor işte. Gattuso'nun şanına yakışır bir maç oldu, Rambo gibi sardı kafayı, geldi kenara. Sevilla'da hiç final kaybetmeyen Juanda Ramos son 15 dakikalarda gemileri yaktı, 4 forvete döndü ki Sevilla'nun kadrosunda Kanoute, Maresca, Kerzhakov, Luis Fabiano ve son gelen Arouna Kone ile birlikte 5 golcü var lakin bir adamakıllı oyun kurucu yok. Hayat işte, ilk yarı en az 8 pozisyonda sıfıra inen Oddo, Puerta sahada olsaydı buna cesaret edebilir miydi?

Thiago Motta Atletico Madrid'de

Avrupa'da transfer bu gece bitiyor. Geçen yıl 31 Ağustos daha bereketli geçmişti. Atletico Madrid bu sezon da transferin ishal olmuş kulübü. Almaktan ve satmaktan yorulmadılar. Son güne de Thiago Motta transferini sıkıştırdılar. Motta'nın Barcelona'da forma şansı azdı. Motta, Madrid yoluna düşünce Peter Luccin de bana yer kalmadı deyip anında topukladı kulüpten ve Zaragoza ile anlaştı. Celta Vigo'da kraldı bu adam ama Atletico Madrid'de Maniche'nin gelişi sonrasında yedek kulübesini boylamıştı. Saat 00:00'a kadar patlarsa bir de Alves-Real Madrid patlar ya da ne bileyim daha fazlası.
Atletico Madrid 2007-2008 transferleri:
Zahinos (Recreativo), Reyes (Arsenal), Simao (Benfica), Luis Garcia (Liverpool), Forlan (Villarreal), Abbiati (Milan), Raul Garcia (Osasuna), Cleber Santana (Santos), Diego Costa (Braga), Motta (Barcelona)

İstanbul'un yalan kadınları #1

Biraz stad dışına çıkıp hava alayım. Malumunuz Türkiye'de aristokrat yok, Çukurcuma'da çakma Paşa tablosu yaptırıp aristokrat olunmuyor elbet, burjuva desen kale arkasını doldurmaz-bak yine futbol- Bizde de sosyete denilen kümenin içinde kuaförün karısı, Türkiye'ye 2 ay Vogue gelmezse atölyeyi kapatacak modacılar var. Bir zamandır da bir dişi dj modası var memlekette; evet foto ilham verdi ondan yazıyorum. DJ Beyza'yı ayrı tutuyorum, o işinin ehlidir. Hiçbir işte dikiş tutturmayan kadınların gözde mesleği bu dj'lik. Yasemin Kozanoğlu'ndan başlayayım. Ömer Çavuşoğlu ile İstanbul Bankası'nı batıran Ahmet Kozanoğlu'nun kızıdır. Annesi de Ahu Tuğbay. Soner Yalçın gibi dökmeyeyim secerelerini. Bu kızcağız 10-15 yıl önce de alemlerde sekiyordu. Şimdi DJ olmuş, kulaklığını dayamış kulağına, Anadolu tiskolarında açılışlara katılıyor, güzel kız vitrin oluyor tabii. Bir de Tarkan'ın okumuş avukat olmuş sevgilisinin hayta kardeşi var adını hatırlayamadım, zaten hep Tarkan'ın baldızı yazıyorlar bunun fotosunun altına; bu kızcağız da büstiyersiz çıkmam deyip dj, dj dolanıyor ortalıkta. Baldırı iki topmodel kalınlığındaki Türk mankenlerin günübirlik dj'lik denemelerini hesaba katmıyorum. DJ'lik burjuvanın kaybeden kadınlarına uygun meslek değil elbette, onlar genelde butik pastacı oluyorlar. Gazetelerin haftasonu eklerinde bunları öven yazılar çıkıyor. Yok efendim onlar pastane değilmiş, sektöre yeni bir heyecan getirmişler falan. Cheescake'leri pek meşhurmuş, ulan daha dün açtın ne zaman meşhur oldun? İstanbul'un yalan kadınları bunlar, devamı da gelir. Fotodaki güzelin bir suçu yok elbette, Daniella Sarahyba olmakta kendileri

Alvaro Recoba Torino'da

1997'de geldi Inter'e. 10 sezon geçmiş. 1999'da yarım sezon Venezia'ya kiralamışlardı. O günden bu yana 100 futbolcu gelip gitmiştir Inter'e. Alvaro Recoba 'nın rahatını kimse bozamıyordu, Moratti'nin manevi oğludur ya. En sonunda futbol oynamaya karar verdi. Bir sezonluğuna Torino'ya kiralandı. Torino için iyi transferden de ötesi.

Gisele Bundchen@GQ İtalya 9/2007

Havalı çocuk

Futbol, galaksi malaksi tanımıyor işte. David Beckham'ın takımı Los Angeles Galaxy, MLS'de 18 maçta 3 galibiyet, 5 beraberlik, 10 mağlubiyetle 13. sırada. Ligde de 13 takım var zaten. Havalı çocuk son maçta sakatlandı. Meksikalılar -Pachuca- ayağını eline vermişler tabiri caizse. 7 hafta yok Beckham. İngiliz bahis şirketlerinin İngiltere milli takımına Rusya ve İsrail maçlarında verdiği oranlar yükselir şimdi.

Marco Materazzi: Una vita da guerriero

"Una vita da guerriero". Marco Materazzi'nin biyografisi. La Gazzetta dello Sport'tan Andrea Elefante ve Corriere della Serra'dan Roberto De Ponti kaleme almış. Materrazi'nin kendi yazacak hali yok o adını zor yazıyor. Kitabın tanıtımı için zamanlama mükemmel. 8 Eylül'de İtalya-Fransa maçı var, hesapta olmayan ise Materazzi'nin sakatlığı. Biyografi, Tuna Kiremitçi romanları kalınlığında, 124 sayfa.

Arjantin'den manzaralar #8

Jaime Pressly


Kürkçü dükkanına geri dönenler

Futbolcunun kariyerinde vardır bu; tavan yaparsın zengin bir kulüp hemen kapını çalar, 2-3 katı yıllık ücrete kim hayır der ki? Olmadı kulübün satar zaten. Gittiğin "büyük" kulüpte de işler yolunda gitmeyince doğru dürüst ayrılmışsan eski kulübünden her zaman ekmek verirler sana. Bu tanıma uyan 2 adam var. Thomas Gravesen ve Asier del Horno. Danimarkalı kel arkadaş Everton'da aslanlar gibi savaşırdı orta sahada. Real Madrid'e gitti, Robinho'yu antrenmanda patakladı karşılığında iyi para da verdiler İspanyollar. Galatasaray'a gelecek, geldi diye yazıldı çizildi ama Celtic'e gitti. İskoçya'da da işler yolunda gitmedi şimdi Everton'a geri dönmüş. Asier del Horno'yu Atletic Bilbao iyi paraya sattı Chelsea'ye. Chelsea bu zaten; 10 milyondan başlıyor ödemelere. Chelsea'da Messi'den büyük kazık yedi Barça maçında Londra'da. İyi sol bektir ama tutunamadı, Valencia'ya gitti olmadı, ardından sakatlandı. Şimdi kürkçü dükkanını geri dönmüş. Atletic Bilbao'nun da işi zor, sol beke ihtiyacın var ve illa da Basklı olacak. Başka alternatifleri mi vardı ki?. Anelka, Bolton ufak takım, gideceğim diyordu, sözleşme yenilemiş bir de sevgili kardeşim eski Barça'lı Gerard en sonunda takım bulmuş kendine, Recreativo Huelva'ya imza atmış.

Grafite Wolfsburg'da

Google'da Grafite diye bir Türkçe arama yapsanız bereketli bir sonuç gelir. 2 aydır bizim spor sayfalarında sabah çayının yanında iyi giden bir isimdi Grafite. Galatasaray ile adı çok anıldı. Bundesliga'dan 2 takım saldırdı, kapanın elinde kalacaktı. Le Mans da akıllı davrandı, 8 milyon euro'yu veren alır dedi kenara çekildi, pazarlık bile yapmadılar. Malum transferin son günleri, B.Dortmun attı kağıtları pas dedi, gören de Wolfsburg oldu. Bu hafta Bundesliga'ya gelen 2. Brezilyalı golcü oldu, ilki Andre Luiz Barretto Silva Lima idi.

Kluivert'ın İsmail Er'e selamı var

Bu transfere en çok Hürriyet Beşiktaş muhabiri İsmail Er üzülecektir. Benim hatırladığım bu adam 4 yıldır her transfer döneminde "Kluivert Beşiktaş'ta" haberi yapmadan yıllık izne çıkmaz. Bir de efsane röportajı vardır, hesapta Kluivert'ın "doğuştan Kartalım" dediği. Neyse ben Hollandalı ile devam edeyim. Ajax'ın meşhur 90'ların ortası jenerasyonundan. Milan'daki performansı için İtalyanlar bir lakap takmıştı: Siyah Bergkamp diye, malum Bergkamp da Inter'de fekalet bir sezon geçirmişti. Barcelona kariyeri muhteşem, 0.5 gol ortalamasıyla oynadı 6 sezon. İşte sonrası karanlık, Newcastle United'da boş çekti, Valencia'da tüm İspanya'ya kendini rezil etti. Hafızamda ABD'ye; yaptığı bir kaza yüzünden giriş yasağı olduğu var. Baktı olmayacak memleketine geri döndü, PSV'de geçen sezon yolun sonu gibiydi. Piyango çıkmış şimdi kendisine, Fransa'da Lille ile anlaştı. Basın toplantısında ilk sözü: "İsmail, don't worry " olmuş.

Jessiann Gravel Beland

Eto'o 2 ay yok

Juan Gamper Kupası'ndan bir gün önce Henry'nin yetti gayri tadında bir açıklaması vardı. Barcelona medyası 2 aydır "4 fantasticos" diye kafa ütülüyordu. Bu biraz da Los Galacticos döneminin ezikliğiydi. Henry, "4 fantasticos"u seyretmek isteyen sinemaya gitsin deyip kısa bir ayar verdi. Katalanlar nazara inanır mı bilmem ama Eto'o göze geldi. Dördü bir arada oynarlar mı diye fallar açılıyordu şimdi Eto'o 2 ay yok. Eto'o yok ama Giovani Dos Santos var, onu bu formuyla nasıl kesecekler bilmem.

30 Ağustos 2007

Bugünlerde en çok seni özledik

Barcelona: 5 Inter: 0

Antonio Puerta 'nın hayatını kaybetmesi sonrasında Real Madrid, S.Bernabeu Kupası'nı erteledi ama Camp Nou'da Joan Gamper Kupası oynandı. Barcelona sahaya sırtlarında 16-Puerta yazılı formalarla çıktı. Marca'nın hepimiz Puerta'yız manşetindeki gibi. Geçen sezon Bayern Munih'i 4'lük yapmışlardı. Bu kez zam yaptılar; yedek ağırlıklı Inter'e 5 attılar. Maçı 90 bin kişi izledi. Goller penaltıdan Ronaldinho, Giovani Dos Santos, Toure, Iniesta ve Motta'dan.BARCELLONA-INTER 5-0 (3-0)
MARCATORI: 7' pt Ronaldinho (rig.), 12' pt Giovani, 37' pt Tourè; 11' st Iniesta, 34' st Motta.
BARCELLONA (4-3-3): Jorquera (1' st Valdes); Zambrotta (1' st G.Milito), Oleguer, Marquez (1' st Thuram), Abidal (1' st Sylvinho); Tourè (22' st M.Crosas), Xavi (1' st Iniesta), Deco; Giovani (1' st Messi), Ronaldinho (1' st Eto'ò; 6' st Motta), Henry. In panchina: Ezquerro. Allenatore: Rijkaard.
INTER (4-3-1-2): Toldo (17' st Alfonso); Burdisso, Rivas, Chivu (42' Filippini), Cesar (40' st Pedrelli); Pelè (1' st Filkor), Cambiasso, Solari (22' st Fatic); Jimenez (15' st Recoba); Crespo (14' st Maaroufi), Adriano (14' st Balotelli). In panchina: Esposito. Allenatore: Mancini.

29 Ağustos 2007

Rıdvan ile Ömer'e 2 çay biri açık

İşbu fotodaki gibi uzanmışım maç seyredeceğim. Baktım Star'da Emre Tilev var, benden uzak Allah'ına yakın olsun. TRT'yi açtım. Erdoğan Arıkan 'ın sesi, idare eder Yalçın Çetin olsaydı daha iyiydi ama. Ömer Üründül ile Rıdvan Dilmen'i almış yanına. Bu memlekette böyle bir hastalık var. Yorumcu kullanmadan maç izletmiyorlar adama. Yorum da yorum değil Şenkardeşler Kıraathanesi 'nde 3 ıhlamur söyleyip ekrana bakan adamların sohbeti bu. Kardeşim ben maçı salonumda -evet oturma odası yok- sessiz sedasız, yorumsuz, maç okumasız, müneccimsiz-aut olur- seyretmek istiyorum. İstersen çıkarım semtin kahvesine, bir çay söylerim kendime, yan masadaki adamlar da aynı şeyleri konuşuyorlar aralarında. Oturup tek satır not almadım Rıdvan ve Ömer Bey'in söylediklerine dair ama aynı saatte ZDF'de de maç vardı, -D.Zagreb-W.Bremen- spiker delikanlı gibi maç anlatıyor, bir Allah'ın kulu da yorumlamıyordu. Birini anladım, ikincisi nedir? Adamlar kendi aralarında konuşuyor bunun adı yorum oluyor. Rıdvan hala sahaya sesini duyurmaya çalışan teknik adam havalarında. "Faul yapma, top seker, taçı atma, aferin deniz, aut olur, devre bitti". Devre de biter maç da biter de nereye kadar? Ömer Üründül ise başka alem, Dünya Kupası, Euro bilmemkaç, Avrupa Kupaları, Premier Lig, Serie A. İnsan bir nefes alır ya! Türk milletinin resmi yorumcusu gibi bir kokartı var galiba. Ne İtalya'da ne İspanya'da ne de Almanya'da böyle bir saçmalık yok, spiker dakika başı topu yorumculara atacak, yorumcu dediklerin "top seker" "aferin kazım" diyecek. Avrupa liglerine anlatan ve eleştirinin şahını alan spikerler bile bu adamların yanında melek kalır. Hadi dağılın, çay ocağı kapandı. Nuri evladım sen de boşları topla...

Natasha Bedingfield

Prekazi Numaralı'nın gölgesinde oynardı

Buraya yolun düştüyse seviyorsundur futbolu. Elbet bir takımın da taraftarısındır. İyi birşey değildir "Milli Takımı tutuyorum" demek. Taraf olmayan bertaraf olur da mevzu başka aslında. Ne zaman yaşlanır insan? Ya da ne zaman artık genç değildir ile futbolun ilişkisi. Babadan, abiden, amcadan, dayıdan bir emanet gibi geçer bu taraftarlık. İstisnalarına, dönekliklere kafa yormayacağım. İlkokula giderken o sahada gördüklerin koca koca adamlardır, "amca"dır işte. Liseye geldiğinde takıma seninle yaşıt bir futbolcu gelir ya altyapıdan ya Anadolu'dan genç yetenektir adı. Ona kitlenirsin; adamın odur, o takımda kaldığı sürece mihenk taşındır. 30'una geldiğinde takımın yarısından çoğu senden ufaktır artık. Seninle aynı yıl doğan adamların kariyerlerine daha fazla dikkat edersin. 35'ine geldiğinde -kalmışsa eğer- takımda 1-2 yaşdaşın vardır: Medya "yaşlandı"deyip tefe koyar, 40 yıldır yorumculuğu tekelinde tutanlar "bırak kardeşim futbolu, bırak" diye kafa ütülerler. 37 belki de -istisnaları hariç- sınırdır. O seninle yaşıt adam da -Bu Metin Oktay'dır, Gökmen'dir, Tanju'dur, Tugay'dır, Metin-Ali-Feyyaz, Cemil,Aykut, Oğuz'dur işte- bıraktığı gün bir devir kapanır işte hayatında. Artık takımda tanışsan sana amca diyecek gençler vardır. Tribünde de işin zordur artık, nefesin de kalmamıştır, hele günde 2 paket sigara da içiyorsan; tezahüratın sonunu getiremezsin. 40'ından sonra tribünün orta yerinden kenarlara kaçar ya da paran varsa numaralıya gidersin. Çocuğuna devre arasında köfte ekmek alırken için gider; kolestrolüm var diye yiyemezsin. Gün gelir tornuna "evladım bizde bir Cevat Prekazi vardı, Numaralı'nın gölgesinde oynar, muz ortanın kralını keserdi" derken bulursun kendini. Sen sen ol, tuttuğun takımın futbolcusundan büyük olduğun gün artık bermuda giyme. Komik olursun...

Türk futbolcusunun fetiş objeleri #5
Dolce&Gabbana

Türk futbolcusunun fetiş objelerinde Porsche Cayenne ve Ipod var sırada demiştim kuyruğa Dolce&Gabbana kaynak yaptı. İki İtalyan kırığın markasıdır Dolce ve Gabbana. Üzerinde 80 puntoyla D&G yazan gömlekleri giymemiş olamazlar değil mi bizim memleketin futbolcuları? Tümer Metin'in favori markasıdır -galiba-. Fotodan devam edeyim, D&G, geçen sezon İtalyan milli takımını da giydirdi. O günlerde yapılan reklam çekiminin bir muadili Türkiye'de olur mu? Pek sanmıyorum. Dolce&Gabbana, Türk futbolcusunun marka sıralamasında ilk üçe girer. Markalardan giderken Calvin Klein 'a da pası atmak lazım. David Beckham'ın bu markanın donları bir giyer ve atarmış, yılda 365 don Beckham gibi adama koyar mı? Koymaz.
Türk futbolcusunun fetiş objeleri #4: Portable DVD
Türk futbolcusunun fetiş objeleri #3: Cesare Paciotti ayakkabı
Türk futbolcusunun fetiş objeleri #2: Jaoob&Co saat
Türk futbolcusunun fetiş objeleri #1: Louis Vuitton çanta

Arjantin'den manzaralar # 7

Hollanda: 5 Belçika: 5

4-4 biten çok maç biliyorum ama 5-5 biten benim bildiğim tek maç budur: 4 Eylül 1999’da Hollanda ve Belçika arasında oynanan hazırlık karşılaşması. Maçı Urs Meier yönetmiş. Almanya ile olduğu kadar olmasa da sıkı bir rekabetleri var Hollandalıların Belçikalılarla. Rotterdam’daki maçta Branko’nun 9 ve 30. dakikadaki golleriyle Belçika 2-0 öne geçti Davids 37 ve 42’de skoru 2-2’ye getirdi. Devrenin son dakikasında Kluivert, Hollanda’yı 3-2 öne geçirdi. İkinci yarıda ilk gol Belçika’dan geldi, Goor Bart attı 3-3 oldu. 52’de Wilmots Marc maçı 3-4 Belçika lehine çevirdi. 6 dakika sonra Kluivert 4-4 yaptı. 69’da yine Kluivert çıktı sahneye ve 5-4 oldu. Son gole Emile Mpenza’dan geldi 77. dakikada ve 5-5.

Son nefes

"Sahada son nefesimize verene kadar mücadele edeceğiz". Bu demeci çok futbolcudan duymuşuzdur. İçim burkuldu araştırırken ama işte sahada hayatını kaybedenler:
1969: Roma’lı Giuliano Taccola soyunma odasında yüksek ateşten acil hastaneye kaldırıldı. Ölüm nedeni o tarihte belirlenemedi.
1973: Sevilla’lı Pedro Berruezo sahada kalp krizi geçirdi. 27 yaşındaydı.
1977: Perugia-Juventus maçında evsahibi takımdan Renato Curi sahada hayatını kaybetti. 24 yaşındaydı.
1986: Galatasaraylı Dursun Özbek, Metin Oktay Tesisler’inde antrenmanda kalp krizi geçirdi ve hayatını kaybetti. 17 yaşındaydı.
1986: Malaga kalecisi Jose Antonio Gallardo, Celta Vigo ile oynanan lig maçında başına darbe aldı. 17 gün komada kaldı. 25 yaşındaydı.
1994: Kayhan Kaynak, Adana’da antrenmanda kalp krizi geçirdi ve hayatını kaybetti.
2001: CSKA Moskova kalecisi Sergei Perjun aldığı darbe sonrasında 10 gün komada kaldı. 23 yaşındaydı.
2001: Guatemala’da 2 oyuncu yıldırım çarpması sonucu sahada hayatını kaybetti.
2003: Kamerun-Kolombiya karşılaşmasında Marc Vivien Foe hayatını kaybetti. 28 yaşındaydı.
2003: Paraguaylı hakem Jose Roberto Rodas, sahada kalp krizi geçirdi ve hayatını kaybetti.
2004: Benfica’lı Miklos Feher sahada hayatını kaybetti.
2004: Sao Caetano’nun defans oyuncusu Serginho sahada kalp krizi geçirdi.
2006: Elazığspor’lu Gökmen Yıldıran antrenmanda kalp krizi geçirdi ve hayatını kaybetti.
2007: Sevilla’nın Antonio Puerta, Getafe maçında kalp krizi geçirdi. 3 gün komada kaldı. 23 yaşındaydı.

Puerta'nın ardından

AEK-Sevilla ertelendi. Sevilla-Milan Süper Kupa oynanacak. Real Madrid Santiago Bernabeu Kupası'nı erteledi.

Ioan Ganea

Eski Bursaspor'lu Ioan Ganea. 34 yaşına geldi. Yardımcı hakemin aleyhine verdiği faul kararı sonrasında görüşlerini bildiriyor.

28 Ağustos 2007

İyiler erken ölür

Ve gitti. Sezonun ilk maçıydı, kalp krizi geçirdi ve komadan çıkamadı Antoni Puerta öldü. 22 yaşındaydı...

Anfield Road'da Everton marşı

Liverpool bugün Toulouse ile Fransa'da 1-0 kazandığı maçın rövanşına çıkacak. Maçtan daha önemli olan ise Anfield Road'da yaşanacak bir ilk. Ezeli rakipleri Everton'un marşı kabul edilen "Johnny Todd" çalacak oyuncular santraya yürürken. Liverpool şehrinde öldürülen 11 yaşındaki Everton taraftarı Rhys Jones anısına. İki satır bir haber de Manchester United'dan. Joker futbolcu desem kim gelir akla? Ole Gunnar Solskjaer. 34 yaşında artık "yeter" dedi. 4 yıldır çekiyordu dizinden. 366 maç, 126 gol. Deste artık hep bir eksik. Jokersiz yani...

Batman ve Robin: Kezman ve Robben

Adam Türkiye'ye geldiğinde Haşmet Babaoğlu'nun başını çektiği grup, "bu adam şimdi gol atınca çetnik selamı verir" deyip suyu bulandırmıştı kafadan. Aslında en son tartışılacak mevzuydu. Önce bir gol atsın sonra bakardık selamına. Mateja Kezman, Fenerbahçe'de 2. sezonunda. Bizim ligi leblebi gibi gol atacağı bir lig sandığını ancak kazın ayağının öyle olmadığını söylemişti geçen sezon. Onun üzerinden bir Hollanda Ligi golcüleri değerlendirmesi yapmak lazım, fazla uzağa değil son 10 sezon bazı tüyolar veriyor bize. Romario ve Ronaldo'nun ısınma turlarını attığı, Van Basten, Van Nistelrooy, Bergkamp gibi golcüler yetiştirmiş Hollanda Ligi öncelikle UEFA kriterlerinde 2. sınıf lig ve gol krallığı hesaplarında da katsayıları 5 büyük ligden düşük. Kısacası büyük golcüysen rüştünü 5 büyük ligde ispat edeceksin. Kezman'a gelmeden 10 yıl öncesine gidelim. Litmanen Ajax'da kraldı, Barcelona ve Liverpool'da bir baltaya sap olamadı. Belçikalı Nilis PSV'de 2 sezon 21 golle-ortalamanın altında- gol kralı oldu. Aston Villa'ya gitti ve ayağı kırıldı bu yüzden Hollanda sonrası kariyeri kötüydü demek haksızlık olur. 98'de Yunan Mahlas, Vitesse'de 34 gol attı ve Ajax'a gitti. Hollanda'dan Sevilla'ya uçtu ve orada çakıldı. Papaz pilav yememişti. PSV'de Van Nistelrooy 2 sezon kral oldu, 31 ve 29 gol attı. Ağır sakatlığı sonrasında Man. United'de tavan yaptı. Premier Lig'de 120'ye yakın golün hiçbirini ceza sahası dışından atmadı. Van Hoojdonk, 2001'de yüksekten uçan Feyenoord'da 24 gol attı. Son 5 yılda Kezman ile Fenerbahçe'ye gelen 2. gol kralı. Celtic, Benfica ve N.Forrest'de oynadı ama İtalyan ve İspanyollar hiçbir zaman yüz vermedi ona. Burada Jardel'i hatırlamak lazım. Portekiz ligi dandik ondan her sezon 35-40 gol atıyor deniliyordu. Ona da Serie A ve La Liga kapısı açılmadı. Kezman ile bitirmeden 3 adamın daha adını anayım: Dirk Kuijt gol kralı olup Liverpool'a transfer oldu ancak 2. sezonunda o da yedek kulübesini boyladı. Ajax'lı Huntelaar ise gelecek sezon muhtemelen 30 milyon euro üstüne satılacak. Son gol kralı Heerenveen'li Afonso Alves'in ise 34 gol atmasına rağmen yine büyük liglerde suratına bakan yok.
"Aykut, Aykut yapan Oğuz'dur" önermesine katılırım. Kezman'ı Kezman yapanın da Robben olduğu gibi. Mourinho da sırf bu yüzden ikisi bir arada transfere imza atmıştı 2004'de. Hollanda Ligi 3 büyük takım dışında antrenman vermekten öteye gitmeyen takımlarla doluydu PSV'nin Gerets ve Hiddink ile şampiyon olduğu sezonlarda. Kezman gole giderken asistler Robben, Rommedahl, Van Bommel'den geliyor, Van Nistelrooy, Hesselink gibi adamlar rakip defansın kafasını şişiriyordu. Chelsea'nin ipini koparan geldi kadrosundaki başarısızlığı Mahlas'ınkinden farklı değil. A. Madrid gibi transfer ishali olmuş bir takıma gitmesi de normal orada Torres'in gölgesinde kalması da. Onca isim arasında konu dağıldı mı nedir? Bağlayayım o zaman. Kezman'ın problemi Hollanda Ligi'nin yanıltan istatistikleri. PSV gibi her maçta rakiplerine 4-5 atmıyor Fenerbahçe. Kadrosunda ne bir Robben ne de bir Rommedahl var. Kezman, 2 yıl içinde dibe vuran şöhreti ve 5 milyon euro barajının altına inen bonservisiyle-gelecekte alacağı yıllık ücreti etkileyecek- hazmedemeyen bir adam. Bu klasik bir çöküş hikayesi. Batman'ı Batman yapan Robin'di bu hikayede. O da şimdi Real Madrid'de Van Nistelrooy'a kesecek ortaları...

Kolaysa çık da oyna

Sevilla bu akşam Atina'da 2-0 kazandığı AEK maçının rövanşına çıkacak. 3 gün sonra da Monaco'da Milan ile Süper Kupa finali oynayacaklar. Nasıl oynarlar bilemem. Önce Dani Alves'in "tutmayın beni gideceğim"i ile bunalmışlardı. Ardından Antonio Puerta kaleciyle değil Azrail ile karşı karşıya kaldı. Sevilla'dan gelen haberler iyi değil. Puerta hala komada. Ezeli rakipleri Real Betis tam kadro hastaneye ziyarete geldi. "Güzel oyun"un pek de anlamının kalmadığı anlar bu anlar...
"Tu gol nos cambio la vida, juntos lucharemos por la tuya"

Bir soluklan yiğenim

Alkollü futbolcu ve trafik kazası vukuatları genelde Premier Lig'den çıkar, bu kez La Liga'dan ama alkol yok kaza var. Real Madrid'in Feyenoord'dan transfer ettiği gün İspanyol medyasının "yeni Roberto Carlos" diye lanse ettiği, Heinze transferi sonrasında ise Edgar Davids'e benziyor diye çark ettiği Drenthe, Madrid'de başı belaya girmiş. Sabahın 4'ünde dönülmezden dönünce polis arabasına yandan bindirmiş. Başka vuracak araç mı kalmadı kardeşim Madrid'de? "Güzel miyiz?" demiş Madrid polisi, dayamış testi, arkadaş temiz çıkmış. Bu -miş'li zaman kipi de Şenay Düdek havası verdi posta. Arabasının markasını merak eden olur: Audi Q7

Ne iş yapar bu adamlar?

Önce İtalya'daki kuralı hatırlatayım sonra Türk futbolundaki rezalete geliriz. İtalya'da teknik direktörler bir sezonda bir takım çalıştırabiliyorlar. Görevden ayrılan ertesi sezonu beklemek zorunda. Bize en yakın örneği Fatih Terim, Fioretina'dan ayrıldıktan sonra sezon sonunu bekleyip öyle gitmişti Milan'a. Şimdi gelelim bizim futbolumuza. Kafayı taktığım kulüp Çaykur Rizespor, diğer Anadolu kulüpleri de farklı değil. Samet Aybaba ile başladılar, Samet 2. haftada kaçtı Rize'den. Teknik adam aramaya başladılar, "Hikmet Karaman ile anlaştık" dediler, Karaman telefonunu kapadı, imzaya gelmedi. Şimdi Saffet Susiç ile anlaşmışlar. Susiç kim; geçen sezon yolladıkları hoca. Rıza Çalımbay vardı geçen sezon, zamanında Beşiktaş'a gideceğim diye Rizespor'u yarı yolda bırakmıştı. Kim var başka? Ümit Kayıhan, şimdilerde Lig Tv'de yorumcu, çalışmış mıydı Rize'de? Yılmaz Vural, Rize'den kaçmıştı. Erdoğan Arıca, Hüseyin Kalpar, Sakıp Özberk, Güvenç Kurtar, Nejat Biyedic, Hikmet Karaman, Saffet Susic, Giray Bulak. Bu adamların hangi Anadolu kulübünde kaç kez çalıştığını bilen var mı acaba? Ne veriyorlar Türk futboluna? Sistemleri nedir? Bunlar bir klan ve yaptıkları danışıklı dövüş. İşsiz kaldıkları dönemde Lig TV'de yorumculuk yapıp, gazetelerin iddaa eklerinde -çok anlıyormuş gibi- "Stuttgart, West Ham kazanır" diye sallıyor; komşu komşunun külüne muhtaçtır deyip iyi geçiniyorlar, nasıl olsa birinin geldiği yerde bir diğeri gidiyor ve listedeki isimler hiç değişmiyor. Getirsinler bakalım İtalya'daki kuralı, görelim hepsinin boy ölçüsünü...

27 Ağustos 2007

Türk futbolcusunun fetiş objeleri #4:
Portable DVD Player

Louis Vuitton çantalar, Jacob&Co saatler, Cesare Paciotti ayakkabılar ve şimdi de sıra Portable DVD player'larda . İlk 3 objede biraz eleştirel bir tad vardı, tekdüze olmak üzere, ordu nizamında hep aynı çantalar hep aynı saatler. Portable DVD ise bir ihtiyaç. Futbol magazin programlarından aşinayız bu dvd player'lara. Futbolcu dediğin sezonda 20'den fazla deplasmana, yaz ve kış kampına gidiyor. Uzun uçak yolculukları, otel odaları derken adamlar elbette ki film de seyredecek. Makul ölçülerde adı üzerinde "portable" olanların yanında yanılmıyorsam Appiah'ın dizlerinde duvara assan yakışacak boyutta bir portable DVD'ye rastgelmiştim bir programda. Ekran ne kadar büyük olursa ne kadar iyi durumu var bu fetiş objesinde. Gelecek programı da vereyim Porsche Cayenne ve Ipod

Iselin Steiro

Joan Gamper Trophy 2007

Jimmy Burns 'un 2000 yılında yayınlanan "Barça", Barcelona tarihi hala Türkçe'ye çevrilmedi. Esaslı bir incelemedir. Barcelona'nın kurucusu Joan Gamper 'in bir gazete verdiği "hadi toplanalım, maç yapalım" tadındaki gazete ilanıyla(altta) başlar "kulüpten öte" bir kulübün tarihi. Adam İsviçrelidir. Katalan kulübünü kuran bu İsviçre'linin hikayesini çok güzel anlatır Jimmy Burns. Çarşamba akşamı (29 Ağustos) Joan Gamper'in anısına Barcelona ve Inter oynayacak. Joan Gamper Trophy, 1966 yılından beri oynanıyor. Geçen sezonu hatırlatayım, Bayern Munih'e 4 atmıştı Barça. İade-i ziyarete bu sezon Mehmet Scholl'un jübilesine gittiler, bu kez Messi attı ve yine kazandılar. Maç 23:00'de başlayacak, Şampiyonlar Ligi'nde Beşiktaş ve Fenerbahçe'den sonra uydudan seyrediyorum diyenlere İspanyol TVE International'ın kapısı açık. Bir de dipnot. Uydudan Kanal 24 şifreli olduğu için seyredemiyorum diyenler RAI International'ı arasın bulsun. Bir de merak: Biz de neden Ali Sami Yen Kupası yok? Ya da Fenerbahçe'nin kurucusu -kimdir? ben bilmiyorum- onun anısına bir kupa...