16 Ocak 2010

Cumartesi Gecesi Ateşi

Akşam İspanya'da iki güzel maç. Muhtemel onbirler ve takımlar arasındaki istatistikler yukarıda. İki maçı da NTV veriyor. Saat 22:00'de Fenerbahçe'nin rakibi Lille, PSG ile oynuyor. O maç Kanal A'da. Ne içersiniz, ne yerseniz ekran başında bilemem de, bu soğukta -İstanbul için bildiriyorum - daha iyi bir fikir gelmiyor aklıma. Tek yol futbol! Yarının naklen yayın programı sağ kolonda.

Duvardan Duvara La Gazzetta

Bu aslında Dirk Bikkembergs'in reklam kampanyasından bir kare. Duvarları La Gazzetta dello Sport ile kaplamak her zaman iyi fikirdir...

Veron-Vieri-Sergen-Gökhan Ünal

Menajer tarafından bakarsanız Sergen onlar için değerli bir futbolcu değildir. 4 Büyük'te oynamıştır ama bonservis üretebilmiş adam değildir. Dünya futbolunda bunu en iyi başaran adamlar Veron, Vieri (bkz: Vieri ve formaları), Crespo'dur. (Elbette başka örnekler de vardır.) Birden fazla kulüp, bol sıfırlı bonservis bedelleri... Evet konumuz Gökhan Ünal. 2 yıl içinde Gökhan için ödenen bonservis toplamı Burak Yılmaz'ın da bedelini kattığımda 11 milyon Euro'ya yaklaşıyor ki işte bu %100 menajer başarısıdır.
Gökhan Ünal'ın menajeri Batur Altıparmak'ı da bu nedenle tebrik etmek lazım. Trabzonspor da dahil Anadolu takımlarından 3 Büyükler'e gelen futbolcular için üç farklı senaryo üretelim: Oynadığı takımda tavan yapan ve artık İstanbul için zamanı gelenler. Kendini ispatlamasa da yeteneğiyle bağıranlar (İsmail) ya da kariyerinde düşüşe geçen ancak bir zamanlar sağlam bir bonservisi varken; şimdi bedavaya gelenler. Gökhan Ünal, bu 3 senaryoya da uymuyor. Trabzonspor'un onu, onun da Trabzon'u istemediği bir dönemde, kendi takımında onbire giremezken ve gözden düşmüşken, Fenerbahçe'nin kapısından içeri girebilmek büyük başarı. Bunu bedelsiz olarak başarsa, "İyi yedek olur, maliyeti yok" der geçersin. Menajerlik başarısı burada işte. Gökhan'a ödenen 3.5 milyon Euro ve Burak Yılmaz'ın bonservisi.
Gökhan Ünal, Fenerbahçe'de ne yapar? Güiza'nın topuğundaki sakatlık nedeniyle ligin ikinci yarısında nerede duracağı, nerede devam edeceği belli değil. İspanyol sezon başında transfer dedikoduları çıkarttı ama şimi kendi menfaati açısından doğru olanı yapıyor. Devre arasında takım değiştirse ya da operasyon 2010 finallerinde kadroda olma şansını zora sokabilirdi. Daum olduğu sürece birinci tercih olduğunun farkında. Semih'in ruh hali ortada. Semih, tüm futbolseverlerden önce biliyordu yönetimin bir golcü transferi yapacağını. Gökhan Ünal'ın Kayseri'de performansıyla İstanbul'a gelmeyi hakettiği kesin. O tercihini Trabzon'dan yana kullandı. Tribündeki taraftar, öyle "defansın arkasına iyi koşu yapıyor" ile ilgilenmez. Herkes topu kaleye sokacak adamı gözlüyor. Bu yüzden Fenerbahçe'nin bol sıfırlı yayın ihalesinin ardından, ezeli rakiplerinin yılan hikayesine çevirdiği Sercan transferini bitirmesi taraftarın gönlünü daha hoş kılabilirdi! Tabii buradan "Buldu mu atan adam Sercan'dır" fikri çıkmasın. Sercan genç ve yeteneklidir. Gökhan, Trabzon'da taraftar baskısından yakınan bir santrfordu. Onun milli takım performansının düşük kalması, aslında "Büyük takım için yeterli mi değil mi?" sorusununa çok önce verilmiş bir cevaptır. Güiza'nın mutlak golleri kaçırıp saç baş yoldurduğu ortamda "marka" golcü bekleyen Fenerbahçe tribünlerinin, Gökhan için sabır eşiği Avni Aker'den de düşük olacaktır. Gökhan, hangi maçta ilk fırsatı bulacaksa, yazmadan gitmemeli soyunma odasına.
Bitirirken... "Bu ülkede alınacak kaç yerli santrfor var?" da madalyonun öteki yüzüdür elbette... Burak Yılmaz'ın da doğru fizik, yanlış kafayla devam eden kariyerinde 4 Büyük'ten üçünde forma giymiş ya da giyecek olması da pek açıklanabilecek bir mesele değildir. Kısmet deyip geçmek lazım.

Inamoto ve Diğerleri

Büyük teknik adamlar futbolcu transferinde yanılmayacak diye birşey yok elbette. Bir dönem, Uzakdoğu'dan futbolcu getirelim, forma satalım modası vardı. Bu işin başlangıcı Nakata'dır. Adam harbiden de iyi topçuydu, İtalya -sanki çok ihtiyacı varmış gibi- bol bol Japon turist de çekti. 4 kulüpte oynadı Nakata İtalya'da. En sonunda sıkıldı 29 yaşında futbolu bıraktı. Avrupa'da oyunun hakkını veren bir diğer adam Nakamura'dır. Celtic de kral top oynadı. Ada'nın soğuğundan sıkılmış olacak ki bu sezon başında Barselona'nın güneşine sığındı. Espanyol'da aradığını bulamadığı yazılıp, çiziliyordu. O da memleketine dönebilir. 3. isim geçenlerde CSKA Moskova'ya transfer olan Honda. İlginç frikiklerini izlemiştik netten. Bu hikayenin ana karakteri ise Junichi Inamoto. Arsene Wenger'in Arsenal öncesi, Monaco sonrası bir yıllık bir Japonya macerası vardır. Fransız hoca oranın havasını, suyunu iyi bilir elbette. Inamoto da Japon pazarına yöneliyoruz modasına Londra'ya gelmiş bir arkadaştı. Bu moda bir zaman sonra yerini ordan adam almak yerine elindeki yıldızları oraya turneye götürmeye döndü. Memlekete Harlem geldi heyecanı oralarda Beckham, Zidane geldi olarak yaşandı.

Hidetoshi Nakata


Inamoto da İngiltere'de kısa sürede tenzili rütbe oldu ve kendini alt ligde buldu. Galatasaray, kariyerindeki en büyük şansıydı. Son dakikada Erik Gerets'e al sana yabancı transfer dediler. Olmadı tabii. En yakınındaki adama 5 metre paralel pas atıp, etliye sütleye dokunmayan, maçın sonunda da "pas kaybı en az olan adam olan Inamoto bir sezon kalabildi Galatasaray'da. O sezon gençten bir Japon gazetecinin Inamoto'yu Anadolu'daki her deplasmanda takip ettiğini ve iyi oynadığında havalara uçtuğunu iyi hatırlarım. Inamoto memleket havasını aldıktan sonra Almanya'ya gitti. İki sezon kaldı. Bu sezon başında da kimsenin umurunda olmadığı bir kısa haberle onun Rennes'e geçtiğini öğrendik. Yarım devre kaldığı ve iki elin parmakları kadar maça çıkmadığı bu kısacık Fransa kariyerinde Inamoto'nun janjanlı fotoğrafını çekmişler Fransızlar. Bu fotoğraftır aslında bütün bu satırların sebebi (!) Inamoto nerede derseniz? Kawaski Frontale'ye gitmiş. Şahsen forma renklerini bile bilmem...

Hain Baros(!)

Türk spor basınında yükselen değer yabancı düşmanlığı... Bu sezon bunun tavan yaptığını söylebilirim. "Milli takıma yeni teknik direktör kim olmalı?" tartışmaları dahil, yabancı hocalar ve futbolcular aleyhine bir kampanya var. Bu ülkede yabancı sayısı serbest bırakılırsa bu düşmanlığın nereye varacağını hesap bile edemiyorum. İşte son örnek, Baros'un sakatlığı. Gazetelerin dün yazdığı Baros'un sakatlık hikayesi bugün Hürriyet'te tekrar derlenerek, ısıtılarak sunulmuş. Farkı nedir? Baros'un "fedakarlık" yapmadığı ve gidip ayağına platin taktırdığı! Hakan Ünsal vasıtasıyla da öğreniyoruz ki; bu yerli futbolcuların başına gelseymiş fedakarlık yapar oynarlarmış. Baros'un operasyon kararı doğru değilmiş. Diğer görüş ise bir tıp adamına değil, İlker Yasin'e ait! "Ayağı iyileştikten sonra platin taktırmasını doğru bulmuyorum" diyor İlker Yasin.

"Bilimsel bir araştırmaya göre Türkler ayak tarak kemiklerinin Çek milletinin ayak tarak kemiklerinden daha sağlam olduğu saptandı" diye bir haber çıktı da, biz mi okumadık(!) Bu nasıl bir kafadır, bu nasıl bir bakış açısıdır? Futbolcudan istenen fedakarlık nedir? Acılar içinde oynaması mı? Yerli futbolcu olsa oynarmış? Geçen sezon bu ülkede ayak tarak kemiği kırılan Barış Özbek ve Servet alçılı ayaklarla mı çıktı sahaya? Üstelik Baros değil mi; sağlam olduğunda her tekmeye kafasını uzatan ve bu yüzden taraftarının sevgisini kazanan...

Gelelim Baros'un durumuna. Ocak ayının başında çekilen röntgeninde kemik kaynadı raporu sonrası düz koşuya başladı. Mış'lı anlatmıyorum çünkü bir gazeteci olarak bilgi sahibiyim. Ayağında ağrılar hissedip idmanlara konsantrasyonunu yitirince, menajeri aracılığıyla bulduğu Dr. Wohlfahrt'a gitti. Hasta olan da, tıp adamları da bilir ki, sözleşmeli futbolcu da olsan bir insan olarak farklı bir doktordan fikir alma, farklı bir tedavi yöntemi deneme hakkı hastanın en büyük özgürlüğüdür. Sınır nerede başlar bir futbolcu için? Operasyon kararı verilirse, kulübü bilgilendirmek zorundasındır. Baros da bunu yaptı. Galatasaray'ın doktorlarından biri Almanya'ya gitti. Dr. Wohlfahrt, çatlayan kemiklerde durumun nükse etme ihtimaline karşı platin takviyesi yapmayı uygun bulduğunu anlatmış. Baros da bu tedaviyi seçtiği için operasyon gerçekleşti. Önemli olan öncelikle hastanın iyileşeceğine, iyileştiğine kanaat getirmesi. Operasyonun faturası Baros'un sahalara dönüşünü planlanandan 1 ay geciktiriyor. Atletico Madrid maçlarını kondisyon olarak zaten hazır olmayacaktı ve yetişme ihtimali %50 bile değildi. Şimdi Mart 15'te ancak takım arkadaşlarının temposunda bir çift kale maçta oynayabilir.

Futbol bu, ağır sakatlık haberleriyle ilk kez karşılaşmıyoruz. Ama bu "Yerli futbolcu fedakardır, Baros değil; tu kaka edebiyatı" ve "Ya Sev Ya Terket" gazeteciliği-kafadaki sakatlıklar geçmiyor ne yazık ki!- okuyanı da sakat bırakıyor. Üstelik "bu fedakarlığı yapmadı" diyen Hakan Ünsal, iki dizinden de ağır sakatlık geçirmiş ve aylar boyunca ABD'de tedavi görmüşken... Bu vesileyle yazan, çizen okuyan herkese sağlıklı günler dilerim...

15 Ocak 2010

Atletico Madrid'de Vaziyet

Kuralar çekildiğinde daha kötü bir Atletico Madrid yoktu ya da vardı! Avrupa Ligi maçlarına daha bir ay var ama Agüero'nın takımı kımıldamaya başladı. Geçen hafta sonu teknik direktör tamam-devam maçına çıktılar, kolay deplasmanda 4 attılar. Bu hafta sonu da fikstürleri müsait. Gijon ile oynuyorlar Pazar akşamı. Kral Kupası'nda, Huelva'ya 3-0 mağlup olmuşlardı ilk maçta. İspanyollar tarihi dönüşleri sever, aslında kim sevmez ki bu oyunda. Bu gece yine yayınlamayan bir maçtı. İş gereği takip ettim. İlk yarıda tur için skoru sıfırladılar, ikinci yarı da son 17 dakika 10 kişi oynamalarına rağmen maçı 5-1 alıp adlarını çeyrek finale yazdırdılar. Goller 2x Agüero, 2xSimao veUjfalusi'den. Barçe ve Real Madrid2in olmadığı son sekizde Atletico Madrid'in rakibi Celta Vigo oldu. Diğer eşleşmeler, Deportivo-Sevilla, Mallorca-Getafe, Racing-Osasuna.

14 Ocak 2010

Raul ve Benzema

Beraber Eylül ayında bir maça ilk onbirde başlamışlardı. Pellegrini, Kaka ve Cristiano Ronaldo'lu kadroda bir daha denemedi bu forveti. Benzema son 6 maçın 5'inde yedek başladı. Raul da kulübeye çakıldı. Higuain'in 3 hafta sürecek sakatlığı şimdi bütün hesapları altüst etti. Beraber oynarlar mı? Çok zor. Peki hangisi oynasın. Real Madrid taraftarlarına ankette sormuşlar. %85 Benzema çıkmış. Raul sezon sonunda Real Madrid'e veda eder ve ABD'de gider oynar.

İtalyan İşi

Maradona bu, eski kulağı kesiklerden. İtalya'da oynadığı dönemde vergi vermemiş. Adama 30 milyon Euro borç çıkarmışlardı. Buna kafam basmadı tabii. Kaç para kazandı ki Maradona o yıllarda? Katlana katlana bu rakamı buldularsa pes tabii. Parma'nın devrik başkanı Tanzi de 8 milyar Euro borç takmıştı devlete. Maradona, İtalya'ya zayıflamak için bir kliniğe yatmak üzere geldiğinde kulağından küpelerini almışlardı. Bugün 25 bin euroya bir kadın almış küpeleri. Bu adam bir forma imzalasa mezatta zaten o fiyata satılır... Bu da İtalyan işi işte...

Hafta Sonu Futbol

15 Ocak Cuma
20:30 Fildişi Sahilleri-Gana / Eurosport
21:30 Bayern Münih-Hoffenheim / TRT 3
16 Ocak Cumartesi
13:30 Dardanelspor-Kayseri Erciyesspor / D Spor
14:30 Hamilton-Rangers / Futbol Smart
14:45 Stoke-Liverpool / Spormax
16:30 Leverkusen-Mainz / TRT 3
17:00 S.United-Middlesbrough / Euro Futbol
17:00 Celtic-Falkirk / Futbol Smart
17:00 Man United-Burnley & Chelsea-Sunderland / Spormax
18:00 Nigeria-Benin / Eurosport
19:30 Everton-Man City / Spormax
20:30 Mısır-Mozambik / Eurosport
20:30 Beşiktaş-İstanbul BŞB / TRT 1
21:00 A.Bilbao-Real Madrid / NTV
21:45 Bari-İnter / NTV Spor
22:00 PSG-Lille / Kanal A
23:00 Barcelona-Sevilla / NTV
17 Ocak Pazar
13:30 Karşıyaka-Adanaspor / D Spor
15:30 Aston Villa-West Ham / Spormax
15:30 N.Breda-Ajax / Futbol Smart
15:30 Utracht-Twente / Euro Futbol
16:00 Milan-Siena / NTV Spor
17:30 Denizlispor-Bursaspor / TRT 1
18:00 Bolton-Arsenal / Spormax
18:00 Gabon-Tunus / Eurosport
20:30 Kamerun-Zambiya / Eurosport
20:30 Galatasaray-Denizli Belediyespor / TRT 1
21:45 Napoli-Palermo / NTV Spor
22:00 Valencia-Villareal / NTV
22:00 Bordeaux-Marsilya / Kanal A
18 Ocak Pazartesi
18:00 Angola-Cezayir / Eurosport
18:00 Mali-Malawi / Eurosport 2
20:00 Konyaspor-Gaziantep BŞB / D Spor
20:30 Antalyaspor-Fenerbahçe / TRT 1
21:45 Newcastle -WBA / Futbol Smart

Madrid Kınası

Bu da olacaktı elbette... Hep kazanamazsın ki bu oyunda. Üstelik bu gece kazanıp, kaybettiler. Guardiola, Barcelona'nın başına geçtiği günden bu yana ilk kez takımı elendi. İlk kez hedeften saptılar. Camp Nou'da 2-1 kaybetmek yeteri kadar ağırdı. Bu gece Sevilla deplasmanında 1-0 kazanmalarına rağmen Kral Kupası'na veda ettiler. Maç naklen yayınlamadığı için bir fikrimiz yok tabii ama İspanyol medyası, Palop'un elleri diyor. Bu ülke futbolunun en güzel taraflarından Barça-Real Madrid medyasının çekişmesini takip etmek. Bu gece Barça elenince resmen kına yaktı Madrid medyası. Real Madrid sanki kupada finale gidiyor (!) Yatacak yerleri yok tabii...

Lucas Neill Galatasaray'da

Haldun Üstünel bu kez başaramadı transferi gizlemeyi. Sabah ve Fanatik manşetten verdi dün sabah. Transfer resmileşmeden blogda yazmanın bir manası yok. İş akşam vakti bitti ve az önce resmileşti. Galatasaray sezon başında ikna edemediği Lucas Neill'i devre arasında getirmeyi başardı. Sezon başında Everton'a bedelsiz giden bir oyuncuya şimdi cüzzi de olsa bir bonservis ödüyor olmak kağıt üzerinde mantıksız gelebilir elbette. Ama ödenen rakam ile Luca Neill'in Galatasaray'a sezon başında gelseydi yarım devre için alacağı rakam aşağı yukarı aynı. Bu transfer de Elano gibi ya da Maxi gibi 2010 Dünya Kupaso kaygılı. Bir futbolcuyu Premier Lig'in şaşalı atmosferinden söküp almak kolay değildir. Adamlar ne de olsa kariyerlerinde bunu bir düşüş olarak görürler. Everton'da istediğini bulamadığından sanırım Galatasaray'a evet dedi Neill. Herkes sezon boyunca maç görüp finallere hazır olmak istiyor sonuçta. Blackburn'den beri istikrarlı oyuncudur, lider özelliğini de atlamamak lazım. Nasıl bir form grafiğiyle başlar bilemiyorum tabii. Ne de olsa "bu mu Lucas, adam değil" diyenler illa ki çıkacaktır. Sol bekte tek alternatif kalan Hakan Balta'nın da stoper oynama ihtimali kalmadığından ikisi tabiri caizse topal (Zan ve Güngör) bir diğeri kariyerinin son yılındaki Emre Aşık olunca, yanındaki adamlarla büyüyen Servet'e daha fazla eziyet çektirmenin manası yoktu tabii. Bu transfere dair iki not. Galatasaray'ın Avrupa Ligi'nde oynatamayacağı bir stoperi alması mümkün değildi. İkincisi de Barça yıllarından Neeskens'in Neill için transfer raporu var. Bunu da İspanyol arşivlerinde arayacağım.
Galatasaray yönetimi galiba bu transferle (Neill ile 1.5 yıllık imzalıyorlar) Kewell'ın da sözleşmesinin uzatacağı sinyalini verdi. Rijkaard'ın omurga planından bahsetmiştim. Baros'un Mart ayına kadar sarkacak sakatlığı olmasa, ikinci hakkını mutlaka ön liberoya kullanacaktı Hollandalı. Şimdi bir de santrfor almak zorunda. (Linderoth ile fesihi varsayıyorum) Bu "Ben kim olduğunu biliyorum" diyenlere; siz siz olun kulak asmayın...

Maxi Rodriguez Liverpool'da

Çocukları yemeğe götürüp eve döndüğümde, Reading beraberlik golünne yetiştim. Uzatmalarda da Benitez'in canını yakıp turu geçtiler. Bu transfer de, bu mağlubiyetin gölgesinde kalır yarın elinoğlunun medyasında. Maxi, Atletico Madrid'den 158 maç, 45 gol istatistiği ile ayrılıyor. Takım kaptanlığına yükselmiş bir adam, son dönemde yedek kalınca soluğu Ada'da aldı. Birçok transfer gibi, bu da 2010 Dünya Kupası kaygılı. Maxi'nin Arjantin ile finallere gidebilmesi için oynaması lazım. Atletico Madrid bu transferden kasasına para koymadı. Maxi Rodriguez yıllık 2.5 milyon Euro olacak. Mütevazi bir ücret. Olan yine Babel'e oldu. Aklı varsa valizi toplar gider...

Tıkanması Gereken Delik!

Galatasaray'a son iki yılda 1105 kişi üye olmuş. Galatasaray'ın Divan Kurulu'nda Mükerrem Taşçıoğlu bu sözlerle eleştiriyor yeni üye alımını. Bu ülkede ANAP'a dair hiçbirşeyi sevmem. Mükerrem Taşçıoğlu da o dönemin bir figürüdür. Açık ve net faşizm içeriyor bu satırlar. Yüzünü yıkayıp kendine gelse. Elbette ki suyun necefli maşrapadan dökülmesi lazım(!)

"... Yozlaşmış, zorbalığın egemen olduğu genel kurullara gideriz. Maçlarda bağırmasından büyük zevk duyduğum tribündeki arkadaşlarımızın Galatasaray Kulübü üyesi olmalarını istemem. Galatasaray'ın bir seviyesi var. Kalitesini bozarsınız. Bu deliği tıkamak lazım." Mükerrem Taşçıoğlu -Galatasaray Kulübü Divan Kurulu üyesi

13 Ocak 2010

Çalımı Atan ve Yiyen Kim?

Soru geliyor... Çalımı atan ve yiyen kim? Cevapları yorum bölümüne bırakın. Saat 00:30'da gelen cevapları yayınlarım. İlk bilene yine bir futbol kitabı...
****
Doğru cevap 3. yorum bırakan arkadaştan. Ender Tolga (bana kurye adresini yolla lütfen)
Çalımı atan Futre, yiyen Chendo

Cristiano Ronaldo&Armani

Armani, Cristiano Ronaldo'yu bitirmiş. Bu ne lan diyorum sadece... Armani'nin reklamlarında ilk oynayan David James idi. Ardından David Beckham, Ronaldo, Luis Figo, Thierry Henry, Christian Vieri, Fabio Cannavaro, Andriy Shevchenko ve Kaka ile de çalışmışlardı.

İkisi Bir Arada

İtalya'dan yolu geçen, tanıdığı olan buyursun. İkisi bir arada 10 Euro!

12 Ocak 2010

Eduardo Salvio A. Madrid'de

Arjantin'de taraftar olmak zor derim her zaman. Birini severler takımda, o aşk hep kısa sürer. Yıldız adayı iki maç iyi oynasın hemen Avrupalı menajerler kapıya dizilir. Higuian için de öyle olmuştu River Plate'de. Bir Boca derbisinde 2 gol atıp Real Madrid'e gitmişti. Bu da öyle bir transfer. Eduardo Salvio sadece 47 maç Lanus forması giyebildi. 3 Lig bile değil yani o ülkenin formatında. Ağustos 2008'de ilk kez A takıma çıktı. Ligde 11 gol attı ve Arjantin genç milli takımlarında oynadı. Son olarak Maradona onu Camp Nou'da vitirine çıkardı. Atletico Madrid peşindeydi. En sonunda bitirdiler transferi. Lanus 8 milyon Euro kazandı. Salvio bu hafta içinde Madrid'de imza atacak. Bu devre arasında ya da sezon sonunda Agüero'nun bu takımdan ayrılması artık sürpriz değil. Atletico Madrid'in Tiago'dan sonra bu ikinci transferi oldu 2010'da. Maxi'yi hafta içinde Liverpool'a yollayacaklar.

Kaka Anlatıyor

Kaka'nın bugün 24 yaşında olan kardeşi çocukken ağabeyine Ricardo demeyi başarabilseydi, Brezilyalı belki de Juventus forması giyecekti! Ne alaka değil mi! "Kaka"nın nereden geldiğini anlatıyor Ricardo Leite katıldığı radyo programında. Kardeşler hep böyledir ya, adınızı telaffuz etmekte zorlanırlar. Kardeşi de "Kaka" deyip çıkmış işin içinden. Gün geldi, Kaka'yı -ki transferde parmağı olan adam bugünün teknik direktörü Leonardo'dur- Milan bitirdi . Kaka, o tarihte ülkesinde 250 bin dolara oynuyordu. Juventus da talipliydi, sonraları şike skandalı yüzünden hayatı kayan Luciano Moggi'ye sordular. Kel Moggi, "Biz öyle ismi olan adamı almayız" dedi. Buffon da ertesi gün "Beni(Soytarı) niye almış ki" dedi. Neyse bu çok bilinen hikayedir.
Kaka'nın İsa'nın Atletleri Üyesi olduğunu çok zaman önce yazmıştım. Hatta o grubun en ünlü sporcusu da Kaka'ydı. Gelin görün ki; Kaka bunu yalanlıyor röportajında. "O gruba yardım ediyorum Onlar bir araya gelir, İncil okur Hz. İsa'yı konuşurlar ama ben katılmam" diyor. Tabii Katolik İspanyollara araya, "Siz Evanjelistlerin farkı nedir?" sorusunu da eklemişler. Kaka, Hz. Meryem dahil Hristiyanlıkta geçen tüm "Saint"leri kabul etmiyor; sadece Hz. İsa'ya inanıyor. Neyse dönelim futbola. Real Madrid Başkanı Perez sözünü tutan adamdır. Kaka'ya 2002 yılında bir maçta rastlamış. "Bir gün bizim takımda oynayacaksın" demiş. Kaka da ne desin o zaman? "Bakarız..." demiş.

Naklen Yayınlar

12 Ocak Salı
17.30 Manisaspor – İstanbul Belediye (TRT 1)
18.00 Mısır – Nijerya (EUROSPORT)
20.30 Beşiktaş – Kasımpaşa (TRT 1)
20.30 Mozambik – Benin (EUROSPORT)
13 Ocak Çarşamba
17.30 Bursaspor – Tarsus İdman Yurdu (TRT 1)
18.00 Kamerun – Gabon (EUROSPORT)
20.30 Fenerbahçe – Tokatspor (TRT 1)
20.30 Zambia – Tunus (EUROSPORT)
21.45 Liverpool – Reading (NTVSPOR)
14 Ocak Perşembe
18.00 Mali – Cezayir (EUROSPORT)
20.30 Angola – Malawi (EUROSPORT)
20.30 A.Gücü – Trabzonspor (TRT 1)
22.00 Lazio – Palermo (NTVSPOR)
22.00 Blackburn – Aston Villa (KANAL A)

Xabi Alonso'nun Kuması

Her fırsatta sizi satmaya çalışan bir teknik adama ne kadar güvenebilirsiniz ki? Üstelik o teknik adam vatandaşınızsa ve beraber yurtdışında aynı takım için ter döküyorsanız... Xabi Alonso'nun da Liverpool'dan ayrılma sebebi bu. Geçen sezon Juventus'un bütçesi yetse, Serie A'nın yolunu tutacaktı. İtalyanlar cimri çıktılar o transferde, Poulsen, Tiago gibi garip adamlarla doldurdular orta sahayı. Olmadı. Yetmedi, Xabi'ye vermedikleri 20 milyonu bu sezon Melo'ya verdiler. Brezilyalı iyi başladı ama sonra takımı batırmaya başladı. Bugün Juventus taraftarının bir kaşık suda boğacağı adamlardan biri oldu çıktı. Xabi Alonso da ayrılık kararını, Rafael Benitez'in Gareth Barry ısrarı yüzünden olduğunu söylüyor. Evet aynı pozisyonda oynuyorlar ama pek ala Benitez arıza çıkartan Mascherano'yu da gözden çıkartmayı düşünmüş olabilir. Liverpool, Barry'nin peşinden çok koştu. İhtiyaçları olan adamdı. Olmadı, parası çok Manchester City işi bitirdi. Xabi Alonso da üstüne kuma getirmeye kalkan Benitez'e "ben babamın evine dönüyorum" dedi. Benitez hayalindeki Xabi-Barry ile orta sahayı kurabilseydi muhtemelen Liverpool bugün Şampiyonlar Ligi'nde yola devam edecek, ligde de daha yukarıda olacaktı. Xabi Alanso'nun transferi de Real Madrid'de Los Galacticos 1 ve 2'nin tanımı yaparken referans noktası oldu. Başkan Perez'in geçmişten biraz olsun ders çıkardığını gösterdi. Yıllar önce Makalele Real Madrid'den ayrıldıktan sonra o takımın orta sahası nasıl iflah olmadıysa, Liverpool da bugün o sancıları çekiyor.

11 Ocak 2010

Buz Gibi Gece

Avrupa donarken bizim memleketin havaları insanı biraz tedirgin etmiyor değil. Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgasına hasret kalmışız. Madrid’de kar kıyamet vardı. Antonio Garae Garcia kar, soğuk dinlememiş gelmiş Santiago Bernabeu’ya. Kombinesi yok. 72 yaşında kabine yenik düşen bu adam bu gece son kez Real Madrid’i izledi. -3 derecede oynandı maç. Higuain yine muhteşem bir gol attı. O nasıl ayak içidir öyle! Keyif almadım maçtan. Real Madrid kimi alsa; hangi onbirle sahaya çıkarsa çıksın, Barcelona gibi oynamayacak. Bu elbette şampiyon olamaz demek değil. Maçın bitiminde lider oldular. Marca gazetesi komik tabii o dakikada. Barça’nın puan kaybını bekliyor. Ama nerede? 9 dakikada ipini çektiler Tenerife’nin. 36-45 arası 3 gol. İkinci yarısını çokça kaçırdım Juve-Milan maçı yüzünden. Messi bu formayı giydiği sürece bu hükümdarlık sürecek. O bir gün bu takımdan ayrılırsa; o zaman konuşuruz Barça’nin hali nice olur diye? Torino’da eziyet vardı. Juventus için 13 Aralık’ta Bari deplasmanında 3 yedikleri maçın ardından yazdıklarıma Juve bitti başlığını atmışım. Bugün o tükenmiş, bitmiş takımı da arattılar. Melo’nun dayaklık hatasıyla buldu Milan ilk golü. Beckham’ın kornerleriyle de işi bitirdiler. Ronaldinho iki golle Ferrara’nın zaten çekilmiş olan ipine bir sıkı düğüm daha attı. Gecenin en güzel maçını ise biraz da Togo’nun yaşadıkları yüzünden kaçırdım. Afrika Kupası’nı yarı finallere kadar izlemeye niyetim yok. Futbolcunun cenazesi soğumadan –ki bu bir trafik kazası değil, resmen katliam- oturup evsahibi Angola’nın maçını izlemek gelmedi içimden. Öğlen ekranda "bol gollü maç olur" demiştim sadece. 4-0’dan 4-4; güzel hikaye elbette. Türkiye Kupası için bir arkadaşımdan alıntıyla bitireyim. Bu kupanın anlamı Fenerbahçe’nin kazanamamasıdır. Fenerbahçe kazandığında bu kupanın bir anlamı kalmayacak. Anlamsız yere grup formatını sürdürüp, bir çuval dolusu maç oynatacaklarına; lig arasını pek ala daha kısa tutabilirlerdi çünkü bu maçlar takımların kendi tesislerindeki çift kalelerden bile daha zevksiz...

10 Ocak 2010

Camdan Atılan Televizyonlar

"87. dakikada Milan ve Juventuslular çok mutluydu. (Inter-Siena: 2-3) 89'da da keyifleri yerindeydi. (3-3). +91'de (4-3) bence Milano ve Torino'da çok televizyon camdan dışarı atılmıştır."
Dün gecenin güzel maçının ardından Mourinho'nun yorumu budur. Inter muhteşem geri döndü. Sneijder önce şapkadan tavşan çıkardı ve frikiği muhteşem vurdu ardından ofsayt tartışmaları arasında Samuel, en baba santrfor gibi aldı ve köşeye çaktı, stadyum da yıkıldı elbette. Mourinho sahasındaki namağlup serisini 130 maça doğru taşıyor. Bu sezonun kırılma noktalarından biriydi bu maç. Inter'in galibiyeti bu akşam oynanacak Juventus-Milan maçının da içini boşalttı. İki tarafta da önemli eksikler var. Milan'da Seedorf ve Pato yok. Juventus'tA Iaquinta, Sissoko (Coppa d'Africa), Camoranesi, Buffon, Trezeguet, Giovinco yok. Cacares cezalı. Maç 21:30'da. Keyfini çıkartın...

Guardiola ve Hayat Bilgisi

Bugün neler var müfredatta bilmiyorum ama ben çocukken okutulan Hayat Bilgisi dersinden aklımda kalan; naif, mutlu ve mütevazi çekirdek ailelerin soba başında kestane pişirirken gösteren resimlerdir. Severdik Hayat Bilgisi'ni, yaşayarak öğreneceğimizden habersizdik. Bu adamın da verdiği Hayat Bilgisi dersleri aslında. Rijkaard'dan takımı teslim aldıktan bir zaman sonra hakkında karalamıştım; Guardiola neyi değiştirdi? başlığı altında. Bunu, o satırların bir devamı olarak kabul edin. Teknik adamlık kariyerinin daha ilk senesinde altı kupanın altısını alan adamın yedek kulübesinde neler yaptığını herkes biliyor. Bir de madalyonun öteki yüzü var anlatılan: Sokaktaki Guardiola. Ben bu Guardiola'yı daha çok seviyorum.Barcelona’ya geldiği günden bu yana sakatlıklar boğuşan Arjantinli stoper Gabi Milito’ya daha kulübe resmen hoca olmadan önce hastanede ziyaret etti ve dibe vurmuş futbolcuya sahip çıktı. Üç saatlik görüşmenin ardından medyanın karşısına geçti ve “Milito’yu sahada görmeyi, kupa kazanmaya tercih ederim” dedi.
Rijkaard’dan boşalan koltuğu oturan Guardiola’yı, Barcelona’da teknik direktörün çalıştığı odada ufak bir televizyon bekliyordu. Göreve geldiği ilk gün Barselona’da kendi cebinden büyük ekran bir televizyon ve kayıt cihazları aldı, kulübün faturayı ödeme teklifini reddetti.
Barcelona’nın sponsoru Audi, teknik direktör ve futbolculara her sezon başında birer otomobil hediye ediyordu. Guardiola otomobili, teknik ekibindeki antrenörlere de verilmediği için kabul etmedi ve “Biz bir ekibiz” dedi.
Barcelona’da takım içi disiplinine uymayan futbolcular takım arkadaşlarına yemek ısmarlıyordu. Guardiola bu geleneği de değiştirdi. Dört galibiyet arka arkaya aldıklarında takımı yemeğe kendi cebinden götürdü ve futbolcuların ödeyeceği para cezalarının Rett sendromuyla savaş veren bir vakıfa bağışlanacağını açıkladı.2008 Kasım’nda teknik ekibi içinde kaleci antrenörü olarak görev yapan Juan Carlos Unzue’nin babası vefat etti. Barcelona’nın ertesi gün maçı olmasına rağmen Guardiola, kulüp idarecilerine tüm takım ve teknik kadronun Barselona dışındaki cenazeye katılacağını söyledi. Cenazede “Günlük yaşıyoruz. Bugün burada olmamız gerekiyordu. Yarın maça bakarız” dedi.
Rijkaard’ın sen sezonunda Barça’ya gelen ve hayal kırıklığı yaratan Fransız yıldız Henry, Guardiola ile de geçen sezona sorunlu başladı. Ronaldinho’nun ayrılığı sonrasında Katalanların çok şey beklediği Henry’i motive etmek de Guardiola’ya düştü. Özel hayatında sorunlar yaşayan Henry’i defalarca yemeğe çıkartan genç teknik adam, Fransız yıldızı motive etmeyi başardı. Henry, Aralık 2008’de Valencia’yı Camp Nou’da 4-0 mağlup ettikleri maçta hat-trick yaptı.
Barcelona altyapısının çalıştığı ve “Mini” olarak bilinen tesislerde 30 yıldır bir taraftar her gün genç oyunculara destek veriyordu. İşi olmayan Cristobal uzun yıllardır Barcelona kulübü idareciler, teknik adam ve futbolcuların yardımıyla hayatını idame ettiriyordu. Guardiola, 25 yıldır tanıdığı bu yaşlı adamı, Camp Nou’da yedikleri yemeklere davet etti. Cristobal artık takımla birlikte yemek yerken, Guardiola futbolcuların “Başkan hayatlar”ı keşfettikleri söylüyordu. Camp Nou’da geçen sezon kazanılan Real Madrid maçı sonrasında soyunma odasında sevince Cristobal da ortak oldu. Birkaç saat sonra mutlu bir şekilde hayata veda etti.Şampiyonlar Ligi finalinde Barcelona’nın rakibi Manchester United’dı. Finale bir hafta kala Katalanlar, Roma’ya çıkartma yapmaya hazırlanırken, Guardiola, kulüpte 33 yıl boyunca masörlük yapan Angel Mur’un bileti olmadığını öğrendi. Genç hoca, çocukluğundan beri tanıdığı yaşlı masörü özel davetlisi olarak Roma’ya götürdü.
Roma’da kazanılan Şampiyonlar Ligi kupasının rehavetiyle ligde şampiyonluğu garantileyen Barcelona sezonun son haftasında Deportivo La Coruna deplasmanına gitti. 1-1 biten maçın ardından Guardiola, kafiledeki masörden, malzemeciye, futbolcudan, yöneticiye kadar herkesi sürpriz bir yemeğe götürdü. La Coruna’da rezerve ettiği restoranda masa ıstakoz ve şampanyalarla donatılmıştı.
Kazanılan her kupanın ardından takımdan ayrılan futbolcuların isimlerini medyanın karşısında andı ve onlara teşekkür etti. Son olarak kazanılan Kıtalararası Kupa’nın töreninde Eto’o, Hleb, Cacares ve Gudjohnsen gibi geçen sezon kazanılan başarılarda payı olan ancak sezon başında takımdan ayrılan futbolcuların unutulmaması gerektiğini söyledi.
Kral Kupası’nda 3. Lig ekibi Cultural Leonesa ilk maçı sahasında 2-0 kaybetmiş, Camp Nou’ya ümitsiz gelmişti. Zayıf rakibini 5-0 mağlup eden Barcelona’nın soyunma odasının kapısında dünya yıldızlarından forma almak isteyen Cultural Leonesa’lı futbolcuların beklediği gören Guardiola, soyunma odasının kapısını ardına kadar açtı ve misafir takım oyuncularına “Lütfen girin ve evinizdeymiş gibi rahat olun” dedi.

Burcu Esmersoy vs. Scarlett Johansson



Bu Pazar'ın hararetli tartışması(!) budur. Burcu Esmersoy bugün Ayşe Arman'a verdiği röportajda "Scarlett Johansson’a güzel diyen; bana demesin" demiş. Bence dalgasını geçmiştir ama maksat eğlence olsun işte... Buyrun size anket (!)