22 Mayıs 2012

Robben Playlist

Galatasaray 2011-2012

Biri diğerinden çok daha fazla şampiyonluk hasreti çekse de, ikisi farklı nedenlerden dolayı dibe vursa da onların ortak yönü bu sezon ipi önde göğüslemiş olmaları. Juventus, Galatasaray, Nedved, Hakan Şükür, basiretsiz teknik adamlar, Pirlo, Selçuk İnan, yeni stad kelimelerine yüklemler eklemesek de birşeyler anlatır sanırım...
Ünal Aysal’ın Adnan Polat’tan teslim aldığı Galatasaray, boya ve motordan çok kaporta problemi olan bir araçtı ve bırakın koşmayı yürümeyi unutmuştu. Polat ile yaratılan bir başka Galatasaray’dan bilinen Galatasaray’a dönüş tamamlanmamış olsa da başkalaştıran öznelerin kulüpten uzaklaştırılmış olması bile bu sene kazanılan şampiyonluğun tuzu, biberi...

Geçen sezonu 16 mağlubiyetle tamamlamış bir büyük takımın yenilmeye alışmış ruh halinden çekip çıkartmanın ilk hamlesi Fatih Terim oldu. Ardından da onun icraatları. Galatasaray’da neyi artık ne kadar oynadıkları ve kaç tane atıp kaç tane kurtardıkları önemli olmayan, tribüne gelen, futbol sohbeti yapanın adını bile duyduğunda irkildiği adamlarla yollarını ayırarak başladı Terim. O noktada ayar biraz şaşmış olabilir ki sezon başında gönderilen adamların çokluğu yüzünden sezon boyunca yarışta kadro derinliği en az olan takım da hep Galatasaray’dı. Bu oyunda rakibe karşı dik durmanın kuralı sağlam omurga. Onu sıfır isimlerle yarattı Terim. Muslera, Ujfalusi, Melo, Selçuk İnan ve Elmander... 3 hat boyunca sağda ve solda olanların en uçtaki partnerin önemi yok mu, var elbette ama geçen sezonu -5 averajla kapatmış bir takım için önce az yemek ve kazanacak kadar atmak önemliydi. İsim, isim gideyim bu kez....

Muslera: Lorik Cana artı kaç milyon, federatif haklar vs. Derken başta maliyeti anlaşılmadı ama Galatasaray’ın en büyük transfer hamlesiydi. Güney Amerika Kupası’ndan önce anlaşma yapılmamış olsa, o kupada kurtardıklarıyla bugün kendisine talip olan Chelsea’ye çoktan gitmişti. Lazio’da iyi bir defansın önünde oynayan bu küçük elli adam, Mondragon’dan sonra kaleyi kaplamasını bildi. Sezon boyunca bozmadığı çizgisini, Süper Final’de biraz olsun aşağı çekse de son maçta kurtardığı iki çıkmaz topla geldiği ilk sezonda yılın en iyi kalecisi olmayı başardı.
Eboue: Arsenal’de forma şansının azaldığı gerekçesiyle satıldı ama Wenger’in iki Afrika Kupası öncesinde, toplam 3 aya yakın gözden ırak olacağı gerekçesiyle de vazgeçtiğini düşünmedim değil. Rakip tribünler için kolay adam olmadı, rakip futbolcular için de. Oyunu bilen bu adam, yüksek dozdaki bir ligden gelmenin avantajıyla artık fıkra öznesi olan Sabri’den sağ beki devraldı. Afrika Kupası’na gittiğinde de takım onu çok aradı. Faul aldığında 3 hafta yok şeklinde kıvranıp, 30 saniye sonra ayağa kalkmasıyla da haklı bir şöhret edindi.
Ujfalusi: Bazıları kaptan doğar. Kariyer planlamasını doğru yapmak da buna denir. Atletico Madrid defansında bu sezon da banko oynardı. Katar ya da ABD yerine Galatasaray’ı tercih etmesiyle sezonun kendi adına ilk doğrusunu da yaptı. Sertliğe sertlikle cevap verecek oyun aklı, yaşının getirdiği yavaşlığı gölgeledi. Galatasaray’a Lucas Neill’in verdiğinden çok daha fazlasını verdi bu sezon.
Semih: Taraftarın gözünde kredisini tüketen Servet ve Gökhan Zan’ın yapacağı bir hata bin görüneceğinden, sonsuz krediye sahip bu evlat statüsündeki genç adam tüm eksikliklerine rağmen kendi adına rüya gibi bir sezon yaşadı. Rakiple yüksek toplarda ve omuz omuzalarda ezilmedi ama çıkış sürati ve dönüşleri zayıf olduğu için de bol bol pozisyon verdi. Şampiyonlar Ligi düzeyinde mi? Elbette ki değil, ama sıfır maliyetiyle Galatasaray yeni bir yürek ekledi vücuduna.
Hakan Balta: Son yıllarda daha iyi bir sezon geçirmemişti. Türkiye’nin oyunu bölgesinde en iyi okuyan adamlarından biri ama karakteri savaşçı olmayı engellendiğinden kimi zaman tribünlerin tepkisini çekti bu forma altında. Fizik olarak düşmediği sürece, en iyi yerli sol bek. Kadıköy’de attığı kritik golle, şampiyonluğa da direkt katkı yaptı.
Felipe Melo: Bu memlekette meraklısı dışında kimse İtalya Ligi izlemediğinden mi nedir; bolca atıldı, tutuldu. Fiorentina ve Juventus’ta bir sezonunda mükemmele yakın oynamış, bir sezonda ise Juventus kötü gittiğinde tribünlerin günah keçisi olmuştu. Kısa sürede bir armayı bu kadar sevince, sevgisini de bol tezahüratla verince samimiyeti sorgulanmadı değil. Kiralık statüsünde gelip bir formayla bu kadar bütünleşen adam azdır futbol dünyasında. Terim’in kariyerinde şampiyonluk yaşadığı sezonlarda, orta sahadakiler illa ki bol gol atar. Melo da kariyer rekorunu Galatasaray’da kırdı. Büyük maçları da büyük oynadı. Onan tanınan özgürlük kimi zaman gereksiz top kayıplarını da getirmedi değil ama Galatasaray, uzun zaman sonra göbekten dikine oynayan ve gevelemeyen bir adamla sezonu tamamladı. Riera ile kavgası çok şeyi silip götürebilirdi, affedilmez bir hataydı ama Terim krizi kendi açısından iyi yönetti.
Selçuk İnan: Espanyol ve Toulouse’a hayır deyip taraftarı olduğu takıma imza attı ve kendi kariyeri adına da doğruyu yaptığını sezon boyunca gösterdi. 39 maçta forma giydi ligde. Gelecek sezon Şampiyonlar Ligi trafiğiyle birlikte bu tempoyu kaldırması elbette ki imkansıza yakın. Sarı adamlarıyla frikik çalıştı ve bu sezon Avrupa’nın en iyi frikikçilerinden biri olmayı başardı. Biraz daha atsa, Juninho/Lyon efekti yaratabilirdi. Melo ile birlikte o lafta söylenen ama sahada pek görülmeyen oyunun iki tarafını oynama yeteneğiyle tavan yaptı. Yeni sezonda arkası biraz daha kollanırsa, asist sayısını da ikiye katlayacak kadar ara pası atar en uçtakilere...
Engin Baytar: “Terim, adam eder”in elbette ki istisnaları var ama deli mi dahi mi bu adam denilen Engin, bu kez kendini oyuna vermeyi başardı. Ne attığı gol sayısı ne de yaptığı asist bir büyük takımın orta sahasında oynayan oyuncu için yeterli ama sahaya verdiği renk ve mücadeleyle her şey istatistik değil dedirtti. Yine de yeni sezonda Selçuk’u yedekleyen ve yeni bir kanat oyuncusuna yerine kaptırma ihtimali olan adam olarak bitirdi sezonu...
Emre Çolak: Ligin ilk yarısında Fenerbahçe derbisiyle sahaya sürüldü ve bir devre boyunca da formayı bırakmadı. Ne o, ne de Engin, klasik kanat oyuncusu olmadığından, Galatasaray forvetleri istedikleri kadar beslenemedi. Fizik yapısı ve oyununa zarar veren gereksiz özgüveni ile bu çıkışı yapmasını beklemediğim bir oyuncuydu. Yeni sezon da o da onbirden düşmeye aday bir isim.
Elmander: Sezon başında onbirde düşünülmüyordu ama bonservisi elindeyken Türkiye’ye üstelik de makul bir yıllık ücretle neden geldiğini anlamadığım bu adam, Galatasaray taraftarı için sahadaki sigorta oldu. O varsa, takım ayakta kaldı. O oyundan çıkınca Galatasaray topu rakibe verdi. Ocak ayındaki sakatlık sonrasında en büyük kozu gücünü yitirince sallandı. Süper Final’de vasatı aşamadı, gol atamadı ama sezon boyunca bir takımın parçası olmak ne demek izleyen herkese gösterdi.
Necati Ateş: Şampiyonluklar bazen devre arasında yapılan transferlerle kaybedilir. Bazen de kazanılır. Necati, transferi Galatasaray’a kazandırdı. Kritik bütün deplasmanlarda işi bitirdi. Yaşı kadar, Antalya’da yediği idman da yetersizdi ki yeri geldi birçok maçta sallandı ama bu memlekette oyunu bilerek oynayan adamlardan biri olduğu için formayı zor çıkardı. Yeni sezonda kadro derinliği peşinde koşacak Galatasaray’ın kulübedeki ilk forveti olur.
Milan Baros: Tarak kemiği kırıldığı günden bu yana sırtında yazan ismin kendisine ait olduğunu kimselere inandıramadı. O sakatlığın kalıntıları idmanlarda yükleme yapmayı önledi. Güçsüz bir Baros, Galatasaray taraftarı için her zaman mide ağrısı oldu. Baros’a rağmen takımı şampiyon oldu bile denilebilir. Yeni sezonda Euro 2012’de bir rüzgar yakalarsa kendine 3 yıllık sözleşme verecek bir kulüp bulur.

Sezonu 14 adamla oynayan Galatasaray’da, geriye kalan isimlerin oyuna ve skora verdikleri katkıyı ancak mikroskopla incelemek lazım. Ayhan futbolu bıraktı ama aslında sezon başında bırakmıştı. Ceyhun, Vernel modundan çıkamadı, sert olmadığı sürece forma bulamayacağını idrak edemedi. Yekta, Sabri gibi tribüne oynadı ve takım içi amigoluğa soyundu. Riera için gamsız, yetenekli ve sezon içinde devamlılığı olmayan diye not düşmüştüm geldiğinde. Şaşırtmadı. Sercan sezonu bu hafta açtı, fitness salonunda çalışıyor. Galatasaray’ı bir başka Galatasaray yapan hamlelerden biri olan Kazım, niye gitti, büyük bir sır olarak kaldı. Yiğit, Nişantaşı’nda kameralardan kaçarken attığı deparı yarım sezonda bir daha atmadı. Ufuk, ikinci kaleci artık benim dedirtti. Aykut, 9 yıldır bu memlekette nasıl kolay para kazanılır’ın dersini bir kez daha verdi. Servet kendini türkülere verdi, Gökhan Zan’ı kimse arayıp sormadı. Aydın, yıllardır cepten yediğini 2-3 maç iyi oyun ve bir kritik golle biraz olsun geri ödedi. Çağlar, idmanlardaki çift kalelerde yedek onbirin bir adamı olmaktan öteye gidemedi. Mehmet Batdal ise 15-20 dakikada olmaz benden dedirtmeyi başardı.

Galatasaray’ın 18. şampiyonluğunda Terim bu kez doğru ekibi kurdu. Hasan Şaş ve Ümit Davala, taktik olarak ne kadar katkıda bulundular bu soru işareti ama kazandığı kupaları önce Florya’nın havasında suyunda kazanan bir takım için iyi birer ağabey ve rol modeli oldular. Taffarel, İtalya’dan getirdiği şut makinesiyle Florya’da havayı değiştirdi, iyi kaleci vardır, çok iyi kalecinin çok iyi de idman vereni vardır diye bir futbol gerçeği yoksa da ben şimdi uydurdum. Melo’nun Galatasaray’ı tercih etmesinde büyük etken olan Taffarel, Muslera’yı hep fit tutmayı başardı. Euro 2008’de milli takım masal yazarken, takıma kondisyonu veren Amerikalı Piri tartışılan adamdı. Onun çalıştırdığı takımlar bir zaman sonra telef oluyordu. Piri, bunu tekzip etti ve sezon devamlılığının şampiyonluk için çok önemli olduğu 40 haftada, perde arkasında en önemli karakterlerden biri oldu.

Yedi sezondur lig yarışından uzak olan Fatih Terim, başarısız olsa belki de son denemesi olacak üçüncü Galatasaray döneminde, ciğerini bildiği kulübün takımını sil baştan yarattı. Onu hep başarıya götüren çift forvete dönmek için haftaların geçmesini bekledi ama daha sonra da geri dönüş yapmadı. Delisi birden fazla takımını kazansa da kaybetse de taraftarının gözünde savaşan bir onbir olmasını sağladı. 40 haftalık maratonda tek tek bakıldığında mutlaka taktik hatalar da yaptı ama sonunda geminin karaya yanaştırılıp yanaştırılmadığına bakılan bu oyunda bir sene önce karaya oturmuş Galatasaray’ı şık bir şekilde limana bağladı... İç denizlerden, okyanuslara çıkmak; onun hakkıdır...