1 Aralık 2013

Aşkımız Renklere
Sizlere Değil!


Yurtdışına transfer olan Türk futbolcular büyük bir keyifle anlatırlar: "Orada maç bittiğinde taraftar evine gider, kimse skoru sorgulamaz. Futbolun bir oyun olduğunu bilirler. Futbolcunun da üzerinde baskı olmaz." Bizim futbol kültürümüze "Keşke" dedirten bu anılar ne kadar gerçektir bilinmez. "Yenilsen de yensen de taraftarın senle, üzüntünle sevincinle seninle birlikte" insanın yüreğini titreten bir tezahürat ama gelin 'ayın karanlık yüzü'ne birlikte bakalım. 

Tesisi ziyaret (!) etmek: 
Fenerbahçe'de kaleci Rüştü'nün Pendik mağlubiyeti sonrasında Dereağzı tesislerinde darp edilmesi artık arşivlerde ama en taze örneği Galatasaray taraftarının geçen hafta Florya'ya gidip tesislerde futbolcularla yaptıkları '21 gram' toplantısı. Sahaya yüreklerini koymak konusunda uyarılan son iki sezonun şampiyon kadrosu Sivasspor maçını kazanınca "Bakın işe yaradı" diyenler, Real Madrid maçında yenilen dört gole "Ben de bir şey anlamadım" diyen takımın teknik direktörü Mancini gibi bir açıklama getiremediler elbette. İdman sahasına yapılan ziyaretler bize özgü değil tabii, bir Akdeniz geleneği. İtalyan ve İspanyol taraftar grupları da işler yolunda gitmeyince ültimatom vermek için soluğu tesisin kapısında alıyorlar. En ilginci de plazalardan çıkan beyaz yakalı Atletico Madrid taraftarlarının yıllar önce takım elbiseyle tesisleri ziyaret ettiklerinde şirket patronlarına yakalanmamak için taktıkları maskeler. 

Stadyumdan çıkarmamak: 
Son 30 yılının en kötü sezonunu yaşayan Milan geçen hafta sahasında yine kazanamayınca San Siro Stadı'nın dışında biriken taraftarlar takım otobüsünün çıkışına izin vermediler. Taraftar barikatının tek isteği vardı. Takım kaptanları gelecek ve durum değerlendirmesi yapılacaktı. Sevilen adamlar, kaleci Abbiati ve Kaka ile yapılan ayaküstü toplantıda "Düzeleceğiz" sözünü alan taraftarlar evlerinin yolunu tuttu ve Milan, dört gün sonra Celtic deplasmanında üç golle kazandı. Ya rakip Celtic olmasa! Milan gibi Valencia taraftarı da eski günlerin özlemiyle yanıp tutuşuyor. Onlar da bu sezon Mestalla Stadı'nda takımlarını saatlerce mahsur bıraktılar. 

Havaalanında karşılamak: 
Deplasman mağlubiyetlerinin ardından havaalanı çıkışında takımı protesto etmek de bizde olduğu kadar İtalya ve İspanya'da da yaygın. Gecenin bir yarısı mağlubiyetin üzüntüsüyle uçaktan boynu bükük inen ve dünyayla irtibatlarını kulaklarındaki tek tip pahalı kulaklıklarla kesen futbolcuların ruhunu sorgulama seansına katılan taraftarlar işlerini bitirip evlerine giderken gelecek haftaların fikstürünü sorgular yolda. 

Tribünden kötü tezahürat: 
"Aşkımız renklere, sizlere değil", "Formayı çıkarın, çıplak oynayın", "En büyük taraftar, futbolcular sahtekar" işler yolunda gitmediğinde cefasını çekerken vefasını eksik eden taraftarın dilinden düşmeyen tezahüratlar. Sahaya sırtını dönen tribünlerin, beyaz mendil sallayarak takımı protesto eden İspanyollar'ın yine bir incelikleri vardır da kendi futbolcusunu ağır dille taciz edenin sokağın ağzıyla söylersek yatacak yeri yoktur. Ağır hakaretler yüzünden sahayı ağlayarak terk eden Trabzonsporlu Volkan Şen'i kim unutabildi ki? Daha beter bir örneği ise geçen hafta İspanya'da yaşanan... Derbide Sevilla'ya 4-0 mağlup olan ligin son sırasındaki Real Betis'in Brezilyalı oyuncusu Paulo kırmızı kart görüp takımını 10 kişi bırakınca kendi taraftarının ırkçı tacizine uğradı ve soyunma odasına göz yaşları içinde gitti. 

Taraftarlığın karanlık yüzünde örnekler ver ver bitmez. Tribünün protestosuna el-kol hareketleriyle karşılık veren Cristian Vieri'nin Milano'da sahibi olduğu Baci restoranın saldırıya uğraması, 2000 yılında işler yolunda gitmeyince kendi takımlarının otobüsüne Milano'da molotof kokteyli atan Interliler, deplasman yasağı yüzünden derbiye gidemeyince takımlarının da maça çıkmaması için otel önünde ölüm tehditleri savuran Nocerina taraftarları, futbolcuların eğlendikleri gece kulübünü terk etmelerini salık veren Napolili ağır abiler... Zor zamanların hikayelerini tatlı bir sonla bitireyim yine de ben. Tesise galibiyet sözü almak için bir tepsi baklava götürmek, ilk dilimi takım kaptanının ağzına tıkıştırmak bu toprakların geleneğidir. Futbolcusuna tiramisu ikram eden İtalyan, churros yediren İspanyol taraftar göremezsiniz. O zaman baklavaya da; takımınıza sahip çıkın. İyi günde, kötü günde... (SABAH PAZAR) 

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Tek Kelime ile mükemmel bir yazı