29 Ocak 2014

1000 Çocuğa 1000 Bisiklet

AMAÇ: Bisiklete sevdalı 5 kişi, tek bir amaç için bir araya geliyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki ihtiyaç sahibi 1000 çocuğa, 1000 tane bisiklet hediye etmek. Hem onları sevindirmek hem de spora teşvik etmek. Hem sokakta oynayacakları yeni bir oyuncağa sahip olmalarını sağlamak hem de sağlıklı yaşamalarını... 5 kişinin hiçbiri profesyonel sporcu değil. Ama çok önemli bir ortak noktaları var; bisiklet sevdaları. Aralarında gazeteci de var, şef de, profesyonel yönetici de, spor yorumcusu da... Her fırsatta bir araya gelip, bisiklete biniyorlar. Bir elin parmakları kadar kişiyle çıkmışlardı yola; artık her hafta bir araya gelip 40-50 kişiye ulaşan gruplarla farklı rotalar yapıyorlar. Şimdi amaç bu enerjiyi, bir sosyal sorumluluk projesine dönüştürmek.
YÖNTEM: 5 kişilik takım 2014 takvim yılı içerisinde dünyada amatör yarışçılara da açık olarak düzenlenen ünlü yarışlara katılacak.  Bunların arasında İtalya’da düzenlenen Granfondo La Magnifica, yine aynı ülkede düzenlenen La Pina Magnifico ve İsveç’teki klasik Vatternrundan yarışları gibi bisiklet dünyasının efsanevi organizasyonları da var. Buralara katılarak projeye dikkat çekmeye çalışacak olan takımımız bu sayede elde edeceği sponsor gelirlerinin 1000 bisikletin satın alınmasına harcayacak.
VELOTURK KİMLERDEN OLUŞUYOR?
Sarper Günsal: Grubun duayeni, kaptanı. Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ni bitirdi. Kimya sanayinde yöneticilik yapıyor. Spor her zaman bir numaralı ilgi alanıydı. Hemen her sporu izler, ilgisini daha çok çeken sporların içine nüfuz etmeye çalışır. Zaman içinde daha az futbol, daha çok Formula 1, atletizm, amerikan futbolu ve beyzbol izlemeye başladı. En büyük tutkusu bisiklet ve bisiklet yarışları. Eurosport Türkiye kanalında bisiklet yorumculuğu yapmakta. 40 yaşından sonra bisiklete binmenin güzelliğini tekrar keşfetmiştir. Son dönemde grup halinde pedal çevirmek için #VeloSlow adı altında  bir oluşum başlatmıştır. Evlidir, 2 çocuk, 8 bisiklet babasıdır.
Arda Türkmen: Şef. 1975 yılında İstanbul’da doğdu. Saint Beniot ve ardından Bilgi Üniversitesi İngilizce İşletme bölümünden mezun oldu. 2010 yılından bu yana CNN Türk’de “Arda’nın Mutfağı” programını hazırlıyor. Boş zamanlarında yemek yapıyor ve bisiklete biniyor. Grubun beslenme düzeni ona emanet.
Okan Can Yantır: 1979 yılında Stockholm’de doğdu. Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümü mezunu. 2000-2013 yılları arasında Esquire Dergisi’nde çalıştı ve Sabah Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. 2007 yılından bu yana yürüttüğü yayın yönetmenliği görevinden Ağustos ayında ayrılarak GQ Türkiye’nin yayın yönetmeni oldu. Lise yıllarında profesyonel olarak basketbol oynadı. Dağ bisikleti sevdalısıyken grup üyelerinden gelen baskı sonucu yol bisikletine yöneldi. Artık hep yollarda...
Berkem Ceylan: Takımın en genci. Kendini bildi bileli bisiklete biniyor. 2008 yılından bu yana Eurosport’da bisiklet yarışlarını anlatıyor ve yorumculuk yapıyor. Takımın gideceği yarışların seçimi ona ait. Yani eğer bir yerlerde nefessiz kalırsak, tek sorumlusu o.

Aydın Diricanlı: Takımın mekaniği. 80’li yıllarda dağ bisikletiyle tanışıp uzun yıllar onla haşır neşir olduktan sonra yol bisikletinin cazibesine kapılmışlardan. Eşiyle bisiklet turunda tanışmış, düğününde imza attıktan sonra arkadaşlarıyla bisiklet turuna çıkmış bir iki teker sevdalısı.

26 Ocak 2014

Paris, Bir Problemim Var


Fransız sömürgesinden Paris'e göç etmiş bir ailenin çocuğu Nazi selamı verebilir mi? Nicolas Anelka'nın bir Fikret Kızılok unutulmazı İnişlerim, Çıkışlarım'ı hatırlatan bol isyanlı kariyerindeki son soru işte bu...

Bir futbolcunun müthiş yeteneğini kaçırdığı gol pozisyonuyla hatırlayabilir misiniz? Söz konusu Nicolas Anelka ise, evet. Fenerbahçe- Galatasaray derbisinde önce Song, ardından Mondragon'dan sıyrıldıktan sonra aut çizgisi dibinde Song'a bir kez daha çalım atıp direğe takılan Fransız yıldızı... Kariyeri boyunca rakip defansların arasına bir yılan gibi süzülen, ancak saha dışında hep sürüden ayrı takılan Anelka, bugünlerde bir ırkçılık davasıyla karşı karşıya. Hayır, Fransa'nın Karayipler'deki sömürgesi Martinique'den gelen bir ailenin çocuğu olan Anelka teninin rengi nedeniyle ırkçı saldırılara maruz kalmadı. Fransızlar'ın son yıllardaki en tartışmalı komedyeni olan ve gösterileri anti-semitist olduğu iddiası ile birçok şehirde yasaklanan Dieudonne'nin meşhur ettiği ve ters Nazi selamı olarak bilinen 'Quenelle'i gol sevinci olarak İngilizler'in futbol sahnesine koyan Anelka, her zaman tefe konulduğu ülkesi Fransa'da manşetlerin darağacına çıkarıldı. Futbol dünyasında biri isyan edecekse Anelka zaten bunun için dünyaya gelmişti. Paris'in banliyösünde doğup büyüyen ama bir türlü 'Paris'li kabul edilmeyen Anelka bir mıknatıs gibi polemiği üzerine çekti yine. Bütün kariyerinde olduğu gibi. 

BİR YERDE ÇOK DURAMIYOR Fransızlar'ın futbolcu fabrikası Clairefontaine'e geldiğinde 14 yaşındaydı. Thierry Henry, David Trezeguet gibi sonraları rakip kaleleri sarsacak takım arkadaşları edindi kendine. Üçünün de yolları alt yapı sonrası ayrıldı. Paris Saint Germain onu kadrosuna kattığında Anelka 16 yaşındaydı. Fransa'da bir genç yıldız adayı olacak ve Arsene Wenger peşinde olmayacak! Fransız hoca yeni göreve geldiği Arsenal'e Anelka'yı hediye etti ve genç yıldız, ikinci sezonunda iki kupayı da alan Londra kulübünün 11'inin değişmezi oldu. Ertesi sezon 17 golle takımın en fazla gol atan forvetiydi ama bugün 34 yaşında olan Anelka kariyeri boyunca arıza çıkartan adam olmanın ilk adımını Arsenal formasıyla attı. Bir yerde çok duramıyordu, akıl babası ağabeyi Claude, Ronaldinho'nun menajer ağabeyi sınıfındandı. Müthiş yeteneğin kariyeri daha o günlerde istikrar üzerine değil, ne kadar çok takım gezerse o kadar fazla para kazanır üzerine kurgulandı. Gidene dur denmezdi. Arsenal'a kulüp tarihinin rekor ücretini ödedi Real Madrid. Daha 20 yaşındaydı ve Madrid medyası pahalı Fransız gencine kafayı taktı. Anelka birileri ona kafayı taktığında boyun eğecek adam değildi. Real Madrid'in soyunma odasında İspanyol yıldızlar Raul, Morientes ve Guti'nin başını çektiği gruptan uzak durup her zaman olduğu gibi oynadığı mevkiden memnun olmayınca, tesisin bahçesindeki kuşlarla konuştuğu ve deli olduğu dedikodusu yayıldı. İspanyol medyası kan kokusunu almıştı; Anelka, peşinde muhabirler olmadan adım atamıyordu Madrid'de. Arsenal'den sonra ikinci isyanını, Del Bosque yönetimindeki Real Madrid'de üç gün idmana çıkmayarak sahneye koydu. Faturası 500 bin avro para cezası ve 45 gün kadro dışı kalmak oldu. 

DROGBA İLE KORKULU RÜYA Kariyeri boyunca kulüplerin 140 milyon avrodan fazla bonservis ödediği Anelka her zaman pahalı bir oyuncak olarak kaldı. Önce kürkçü dükkanı Paris Saint Germain, ardından Liverpool, Manchester City ve Fenerbahçe. "Nobre çıktı, Anelka girdi" cümlesinin sıkıntılı öznesi Fransız yıldız, Kadıköy'de de "Gitmek istiyorum" dediğinde soluğu bir zaman sonra "Burası küçük kulüp, kalamam" dediği Bolton'da aldı. Form geçici, klas kalıcıdıydı ya, artık "Yokuş aşağı koşuyor" denildiği gün bir sıçrama yaptı ve soluğu Chelsea'de aldı. Drogba ile birlikte dört yıl boyunca kalecilerin kabusu oldular. Ocak 2012'de "Çin'e gidiyorum" dediğinde kimse şaşırmadı, çünkü Anelka hep giderdi. Şampiyonlar Ligi'ni kaldıran partneri Drogba da soluğu aynı takımda aldı. Üç vakte kadar sıkıldılar ve Drogba, Galatasaray'ın, Anelka, Juventus'un yolunu tuttu. İtalya'da onu sahada gören olmadı ama kariyer hanesine bir şampiyonluk daha yazdırdı ve en sonunda ters Nazi selamını vereceği West Bromwich Albion forması... Fransızlar'ın iyi işlediği tek taş yüzüktü Anelka ama gelin görün ki bir türlü parmaklarına oturmadı. Euro 2000'de şampiyon olan kadronun genç yıldızı ertesi yıl L'Equipe gazetesinin muhabirini tokatlayınca, gazete ve Anelka arasında bitmeyen savaş başladı. 2001-2007 yılları arasında Fransız Milli Takımı formasını gün geldi o reddetti, gün geldi teknik adamlar kadroya almadı. O her aday kadroya çağrılmadığında "Gülüyorum" demekle yetindi. Evet, umurunda bile değildi, çünkü onun 'Paris' ile her zaman bir problemi vardı. Euro 2008'de forma giydi, Maviler'i 2010 Dünya Kupası'na götüren golü deplasmanda İrlanda'ya attı, rövanşında beraber yetiştiği Henry'nin eli-koluyla Güney Afrika'nın yolunu tuttular. Meksika'ya 2-0 mağlup oldukları maçın devre arasında hocası Domenech'e küfür etti, oyundan alındı, takımdan atıldı ve 18 maç ceza aldı. Paris'e cevabı kısaydı: "Palyaçolar sürüsü." 

'BENİM DOSTLARIM BANA YETER' 2004 yılında Müslümanlığı seçen Anelka, 'Paris'e göre Müslümanlığı seçtikten sonra 'az Fransız' olan Ribery'e verdiği destekle de ülkeyi ayağa kaldırdı. O müthiş diskuru hatırlarsak eğer: "Gourcuff'u tokatlayan Ribery kötü. Neden? Çünkü Gourcuff iyi Fransız. Ribery ise Müslüman, benim gibi. Fransa'da ne zaman kaybetsek, tenimizin rengi ve dinimizi konuşurlar. Ben hiçbir zaman Fransız milli marşını söylemek istemedim. Siz Paris'te tekdüze entelektüel hayatınızı yaşarsınız ama Manş'ın öteki yakasına geldiğinizde üç kelime İngilizce konuşamazsınız. Ben ise dört dil biliyorum. Düşmanı olmayan adam, değerleri olmayan adamdır. Benim dostlarım bana yeter." Şimdi sormak lazım; İstanbul günlerinde bir Fikret Kızılok şarkısına rastgelmiş midir acaba Nicolas Anelka?: İnişlerim çıkışlarım/ o kendimden kaçışlarım/ gidişlerim dönüşlerim/ içimdeki sancı/ o kısır döngülerim/ şarkılarım sancılarım/ kadınlarım hüsranlarım/ dostluklarım acılarım/ içtiğim su/ o pusu duruşlarım/ yarım kalan sevgilerim/ uyanmamış sabahlarım/ perdesiz gecelerim/ paramparça oluşlarım/ yalanlarım yanlışlarım/ o arkamdan bakışlarım/ kendime geç kalışlarım/ içtiğim su/ o pusu duruşlarım/ yokuşlarım kalışlarım/ umutlarım kaygılarım / inançlarım gözyaşlarım/ ben miyim bu şarkıdaki satırlarım (SABAH Pazar)