17 Ağustos 2014

Almanlar Nasıl Başardı?

Yirmi yıl önce Newcastle United kulübü, Ajax’a bir antrenörünü yolluyor üç günlüğüne. Antrenör alt yapıyı inceleyecek ve yıldız oyuncuların nasıl yetiştiğini yönetimine raporlayacak. İlk gün alt yapının başında olan Ten Cate’ye “Hollanda’dan nasıl bu kadar çok yetenekli oyuncu yetişt?” diye soruyor. Ten Cate “İnan bana bu kek tarifi olsa sana verirdim ama maalesef değil” diyor. Evet, o Hollanda 3 Dünya Kupası finali oynadı, hiç kazanamadı, Ajax’ın Avrupa zaferlerini görenler artık emekli ama bu yüksek tepeleri olmayan ülke futbol dünyasında her zaman en üst sıralarda. Hollanda’dan daha da yukarıda, en tepedekinin sırrını öğrenmek için Düsseldorf uçağındayım. Birinci ve ikinci ligin yönetiminden ise profesyonel kadrolardan kurulu bir organizasyona sahip olan Bundesliga şirketi, “Nasıl başardıklarını anlatmak” için davet etti. Türkiye’yi temsilen katıldığım iki günlük organizasyonda Almanya Süper Kupa finali öncesinde, bize çocukluğumuzun diliyle söyleyeyim: “Hava attılar”. Haklılar da,  Şampiyonlar Ligi’nde finallere Bayern Münih ambargo koydu, bir önceki yıl iki Alman takımı Londra’da finali oynadı, Bundesliga, tüm dünyada tribünlerin en dolu olduğu futbol ligi. Yılda 7 milyon decoder satıyorlar, 2.5 milyar avrodan fazla bir gelir elde eden Bundesliga, birinci ve ikinci ligde oynayan takımlara milyonlar yağdırıyor. Bu sayede kulüpler de bizde olduğu gibi uçuk fiyatlarla kombine satmıyor, maç biletleri ülkenin yaşam standartında çok ucuz kalıyor ve 12 avroya bilet bulabiliyorsunuz gişede. Hikayenin sonunda Brezilya’ya yedi gol atıp, finalde de Arjantin’i devirip Dünya Kupası’nı kaldıran Alman Milli Takımı.
Ortada bir başarı varsa bunu dünyaya iyi anlatmak lazım. Galiba bundan daha iyi marka ve ülke tanıtımı olamaz. Kopyalanmaktan çekinmiyorlar, Almanlar “Siz yapamazsınız” demiyor, “Biz yaptık, siz de deneyin” diye meydan okuyorlar. Euro 2000’de yaşanan fiyaskonun ardından Alman Milli Takımı eve döndüğünde geçmişte milli formayı giymiş teknik adamlar “Böyle gitmez” diyorlar. Oysaki o dönemde Bayern Münih de, Borussia Dortmund da yine Şampiyonlar Ligi’nin finallerinde geziyorlar. Kulüp takımlarının başarısı eski futbolcular için yeterli değil. Onlar, milli takımda bir reform istiyorlar ve futbol akademileri kuruluyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sıfırdan bir ülke kuranların oğulları, torunları oldukları için de doğrusu fazla zorlanmıyorlar.  Örneğin Mesut Özil’in yetiştiği Schalke 04’ün akademesinde 10 alt yapı takımı var ve 180 genç yetişiyor, 36 teknik adam görev yapıyor ve her akademide olduğu gibi burada da birinci şart, lise eğitimini mutlaka tamamlamak.  9-11 yaş grubunda çocuklar taktikle yüzleşmiyor, tek istenen futbol topunu sevmeleri,13-15 yaşında temel alt yapı eğitimi alıyorlar ve Almanlar için bir çocuk 15 yaşına geldiğinde futbolcu olup olmayacağı sadece sahadaki yeteneği değil sosyal yaşamındaki dengeleriyle de belli oluyor... Ligdeki yaş ortamalasını 5 yıllık vadede 27.1’den 25’e düşüren Almanlar yaşlı bir nüfusa sahip ama devletin spor politikası aile kavramının üzerine kurulmuş durumda.  Size ne anlatırlarsa anlatsınlar, söz her seferinde ailelere, ailelerin ortak sosyal yaşamlarına ve spor yapan çocuklara geliyor.
Borussia Dortmund’un artık kült olan güney kale arkası tribünü nam-ı diğer Sarı Duvar’da binlerce ilkokul çağındaki çocuk var. Bundesliga yönetimi işte tam da bu yüzden çocuklar babalarının omuzlarında maça gelebilsinler diye Cumartesi-Pazar günleri maçları gün ışığında oynatıyor ve akşamların reyting kavgasına girmiyor.  B.Dortmund’un yeni açılan iki katlı devasa taraftar merkezinde forma da alabiliyorsunuz çim biçme makinesi de, plaj havlusu da, biberon da.

80 bin taraftarın izlediği Almanya Süper Kupası finalinin ardından telefonumu açıyorum, ekranda “Türk sporunun acı kaybı” yazıyor, tıklıyorum; Süleyman Seba’nın ölüm haberiyle yüzleşiyorum. Dönüş uçağında aklımda iki şey var: Almanya’nın yaptıkları aslında zor değil. Önemli olan başlamak. İkincisi, Süleyman Seba. Onun gibi itibarı servetinden büyük başkanlar için başlamamız lazım. Almanlar yenilince biz de yenildiysek; bir kez olsun onlar gibi biz de kazanalım diye...